Yunanistan Başbakanı Kryakos Miçotakis günü birlik ziyaretinin ardından sanırım iyi izlenimlerle ülkesine döndü. Belli ki ağırlanmasına, iki ülke arasında başlayan yakınlaşma sürecinin olumsuz etkilenmemesine Türkiye tarafı ihtimam gösterdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte yaptıkları açıklamada da iki ülke arasındakilerden çok dünya siyasetini etkileyen sorunlar konusunda farklı yaklaşımları olduğu görüldü.
Erdoğan elindeki metinden hareketle Ukrayna savaşına değinmememeyi tercih ederken, Miçotakis Rusya’yı kınar bir açıklama yapmayı tercih etti. Miçotakis’in Hamas’ı terör örgütü olarak tescili ise Erdoğan’ın irticalen reaksiyon vermesine, içinde biraz tarih ve mantık karmaşası barındırsa da Hamas’ı terör örgütü addetmediğini ve bini aşkın Hamaslı’nın (muhtemelen Gazzeli’nin) Türkiye’de tedavi gördüğünü söylemesine yol açtı.
Yine de Erdoğan Miçotakis’e BM Genel Kurul’unda Filistin için yapılan oylamada 143 ülkeyle birlikte olumlu oy vermesi nedeniyle baştan teşekkür etti. İki lider de ikili sorunlardan bahsederken Kıbrıs, Ege, deniz yetki alanları gibi konular yerine Kariye’ye, azınlıklara vurguyu tercih etti. Erdoğan iki ülke arasındaki hiç bir sorunun çözülemez olmadığının altını çizdi ancak çözüm parametrelerine fazla atıfta bulunmadı.
Yaptıkları açıklamalardan hem iki liderin hem de iki ülkenin üst düzey yetkililerinin bundan sonra da görüşmeye devam edecekleri anlaşıldı. Washington ve New York adres gösterildi. Miçotakis’in bu yıl bitmeden bir kez daha Ankara’ya geleceği şimdiden belli oldu.
Umarım bu temaslar artarak sürer, güven arttırıcı önlemlerin işleyişinde sıkıntı çıkmaz, iki ülkenin yakınlaşması ticaret, turizm ve artık köprü olduğu kabul edilen azınlıkları vasıtasıyla derinleşir. Taraflar taviz vermekte zorlanacakları sorunların çözümü için de acele etmez. Pozitif gündem yerli yerine oturana, kamuoyları yakınlaşma ve barışma mantığını içselleştirene kadar Kıbrıs, Ege gibi konular yerine tek taraflı jestlerle azınlık haklarına ağırlık verilir.
Mesela Türkiye Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için mütekabiliyetsiz bir adım atar. Böylece bu seferki yakınlaşma sürecinin kalıcı olması, iki ülkenin tarihlerinden, coğrafyalarından, en çok da karşıtlıklarında belirlenen aidiyetlerinden kaynaklanan sorunların aşılması, bazılarının da çözülmesi için zemin hazırlanır. Hamas konusunda ayrı düşünseler de Filistin sorununun, güvenliklerini doğrudan etkileyen Ukrayna krizinin makul bir şekilde yönetilmesi amacıyla ortak çaba harcanır.
Ve tabii ki hayale de kapılınmaz, gerçekçi olunur. Ne de olsa iki ülke arasındaki sorunları unutturan pozitif gündemden, iki ülkenin birbirine olan coğrafi veya duygusal yakınlığından ziyade, Suriye’deki savaşın tetiklediği göç, Ege ve Akdeniz’deki gerilimlerin tırmanma ve bölgesel bir savaşa yol açma potansiyeli oldu. Yunanistan Türkiye’den ilticayı önlemesini beklediği, Türkiye de Yunanistan’dan kendisini Amerika’ya, Avrupa’ya şikayet etmemesini, karşısına yeni yeni koalisyonlarla çıkmamasını istediği için bu süreç başladı.
Yakınlaşmanın mantığı bizim Ege ve Akdeniz’de güç kullanma tehdidinden, Yunanistan’ın da Türkiye’nin kuyusunu kazmak için çalışmaktan vazgeçmesine dayanıyor. Bu denklemin içinde Türkiye’nin yakın zamana kadar bölgedeki siyasi dışlanmışlığının, AB ve ABD’de karşı karşıya kaldığı sorunların da etkisi var. Yani Yunanistan’la ilişkilerin iyileşmesi bizim açımızdan 10 adaya kolaylaştırılmış vize ile seyahat etmenin ya da ticaret hacmini 10 milyar dolara çıkartmanın ötesinde anlam ifade ediyor.
Kabul edelim ki biz de tıkandık, Yunanistan da. Yeni bir yol, yeni bir anlayış bulma zamanı çoktan geldi. Nihayet geçtiğimiz yıl ikili ilişkilerde temiz bir sayfa açmak amacıyla muhtelif düzeyde yapılan toplantılar sonuç getirdi ve yakınlaşma, ilişkileri siyasi açıdan normalleştirme adımları atıldı. 7 Aralık’ta Erdoğan Atina’yı ziyaret etti, Miçotakis de Pazartesi günü Ankara’yı.
Ama iki taraf için de sınama bundan sonra başlıyor. Sabır, sebat ve uç noktalardan gelebilecek kışkırtmalara kapılmamayı gerektiriyor. Hamas konusu bir yanıyla ikili ilişkilerdeki sorunları aşıp nasıl üçüncü tarafları konuşmaya başladığımızı gösterirken, diğer yanıyla bu tür konuların dahi diplomasinin hassas dengelerini zorlayabileceğine, irticalen yapılan çıkışların kırılganlık yaratabileceğine işaret ediyor.
Buna bir de üçüncü tarafların üretebilecekleri inisiyatifleri ve tepkileri kattığınızda, iki ülke diplomatlarına ve bürokratlarına liderlerini olası tartışma konuları hakkında önceden daha çok brifing verme, daha çok not hazırlama da dahil daha çok sorumluluk yüklüyor. Kanaat önderlerinin de beklentileri yükseltmemesi, geçmişe değil geleceğe bakması, çözümsüz sorunlar yumağının teknik detaylarında daha ilk günden kaybolmaması gerekiyor…