Türkiye’nin Rusya ile olan Suriye’deki işbirliği bir zorunluluk yüzünden ortaya çıktı. Rusya ABD’nin bu ülkedeki varlığını istemediği, Türkiye ise işbirliği yaptığı örgütlerden rahatsız olduğu için birbirine yakınlaştı. Türkiye Rusya’nın Suriye üstündeki hak iddiasını zımnen kabullendi, Rusya da Türkiye’nin kuzey Suriye’deki meşru güvenlik endişelerini. İki tarafın da beklentilerini karşılayacak orta yol Astana süreciyle yaratılan çatışmasız bölgeler vasıtasıyla bulundu.
Ancak Rusya bu bölgeleri teker teker haritadan sildi, şimdi sıra son kalan ve aslında Rusya-Türkiye uzlaşmasının temelini oluşturan İdlip’e geldi. Rusya rejim güçlerinin bu bölgeyi de ele geçirmesi, kontrol altına alması gerektiğini söylüyor. Buna da Türkiye’nin ve dünyanın rıza göstermesini istiyor. Türkiye ise terörizmle mücadele kisvesi altında yapılacak bir saldırının yeni insani trajediler yaratacağını vurguluyor.
***
AB de olan bitenden rahatsız, ABD de. Biri yeni bir mülteci akınından endişeleniyor, diğeri Rusya kontrolündeki rejimin konsolidasyonundan. Fakat kimsenin krizi tırmandırma niyeti yok. Bu yüzden de rejime sürekli kimyasal silah kullanmama uyarısı yapılıyor. İnsani sonuçlar, daha doğrusu muhtemel mülteci akımı konusunda kaygılar ifade ediliyor. Yani aslında müdahaleye yeşil değilse de sarı ışık yakılıyor, engel olunmayacağı mesajı veriliyor.
Türkiye de şu ana kadar caydırıcı ve kendini bağlayıcı nitelikte bir açıklama yapmadı. AB ve ABD’nin paradoksal açıklamalarına atıfla kamuoylarını, siyasi dengeleri harekete geçirmeye, kendisine destek olacak bir duruş sergilemelerini sağlamaya çalıştı. Bu yüzden de insani sorunların altını çizdi, olası mülteci akınının Avrupa’nın da sorunu olacağını ima etti ve hatta söyledi.
Türkiye’nin istediği belli ki Suriye sorununa siyasi çözüm bulmak, desteklediği grupların çıkar ve beklentilerini korumak, Suriye’den kendisine yönelebilecek güvenlik tehdidinin ortaya çıkmasını engellemek, gerçekleştirdiği operasyonlarla elde ettiği kazanımlarını korumak. Terörizmle mücadele konusunda da Rusya’ya yardımcı olabileceği, yaratıcı çözümleri müzakere edebileceği mesajını veriyor.
Rusya ve ad hoc müttefiki İran ise bariz bir şekilde Türkiye’yi Suriye’yi terk etmeye zorlamak istiyor. Rusya Türkiye’nin Suriye’deki meşru çıkarlarını, güvenlik endişelerini anlar mı yoksa Türkiye’yi bir şekilde yönetebileceğini ve Suriye sorununa askeri çözüm bulabileceğini mi düşünür kestirebilmek güç. Ancak Astana Süreci’nin sonuna doğru yaklaştığımızı, yolun sonunun göründüğünü söyleyebiliriz.
Umarım yanılıyorumdur ama Rusya-Türkiye ilişkilerinde bir kırılma noktasına daha yaklaşılıyor gibi görünüyor. Her ne kadar biz daha ziyade Tahran’dan yapılan diplomatik geleneğe aykırı canlı yayını konuşsak da asıl sorun Suriye’ye aşama aşama barış getireceğini varsaydığımız, Türkiye’nin çıkar ve beklentilerinin korunacağını düşündüğümüz bir sürecin sona ermeye başlaması. Rusya’nın Türkiye’yle diyalog kanallarını kapatması.
***
Bundan kriz ya da savaş çıkmaz ama muhtemelen ders çıkar. Türkiye’nin Batı’ya da önem vermesi gerektiği, Rusya’nın da tıpkı diğer ülkeler gibi hareket ettiği ve tıpkı diğer ülkeler gibi güvenilemeyeceği, sadece konu bazında işbirliği yapılabileceği, daha önce başka ülkeler için söylediğim gibi özcü değerlendirmelerle bu ülkenin ve bu ülkenin stratejik önceliklerinin anlaşılamayacağı görülür.
Rusya Türkiye’yi belki de düşünmeden ve istemeden kendisinden uzaklaştırmakta, aralarında kurulan önemli bir bağı kopuşa doğru sürüklemektedir. Türkiye’nin çıkarı tabii ki Rusya ile işbirliğinden, ilişkileri her alanda derinleştirmekten yanadır. Ama bunun gerçekleşmesi için tek tarafın çabası yetmez, biri iterken diğeri çekemez. Karşılıklı anlayış, uzlaşı ve işbirliği gerekir…