Yılın olayı...

Mensur Akgün

Bitişine bir kaç gün kalan 2022’de Türkiye’de de dünyada da çok şey oldu. İnsanlar öldü ve öldürüldü, darbeler ve seçimler yapıldı, krizler yaşandı, demokrasi açığı büyüdü, hak ihlalleri arttı, iklim değişikliğini durdurmak için toplantılar düzenlendi.

Ama dünya siyaseti, dengeleri ve oluşturduğu tehdidin büyüklüğü düşünüldüğünde hiç biri 24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlaması kadar önemli değildi.

Bunaldığımız gündelik sorunlar yüzünden çoğumuz farkında olmasak da Rusya’nın bu “özel operasyonu” bıçak sırtında bir yıl geçirmemize neden oldu. Ukrayna’da başlayan savaş her an tırmanıp bölgeselleşme, hatta küreselleşme potansiyeline sahipti. Taraflardan herhangi birinin bir hatalı kararı savaşın nükleerleşmesine, bölgesel kalsa bile etkisinin tüm çevresinde hissedilmesine yol açabilirdi. Bizi de istemeye istemeye içine çekebilirdi.

***

Neyse ki 27 Aralık akşamına değin savaş, Rusya’ya yönelik bir kaç dron saldırısını saymazsak, büyük ölçüde Ukrayna topraklarıyla sınırlı kaldı. ABD önderliğindeki “Batı” koalisyonu Ukrayna’ya saldırıdan çok savunma silahları vermeyi, Rusya da belli ki sevkiyatı hedef almamayı, savaşının coğrafi boyutunu büyütmemeyi seçti. ABD ve İngiltere Rusya’nın Ukrayna’da yıpranmasını tercih etti, Ukrayna’nın da sadece 24 Şubat sınırlarını korumasını teşvik etti.

Savaştan Ukrayna başta olmak üzere herkes zararlı çıktı. Asker-sivil binlerce insan öldü, milyonlarca insan yerinden, yurdundan oldu. Avrupa yine mültecilere kapılarını açmak zorunda kaldı. Konan yaptırımlar ve karşı yaptırımlar nedeniyle enerji fiyatları katlanılmaz düzeyde arttı. Gıdada tedarik zincirleri kırıldı. Tahıl ve gübre fiyatlarında astronomik sıçramalar yaşandı. Bizim gibi ekonomisi alışılmışın dışında yöntemlerle yönetilen ülkelerde ise enflasyon bol haneli rakamlara ulaştı.

Savaştan yıl sonu itibarıyla en zararlı çıkansa Rusya oldu. Görünürdeki gücüyle desteklenmiş diplomasisiyle elde edebileceği her şeyi kaybetti. NATO ve Amerika’ya sunduğu şartlar tam müzakere edilecekken başlattığı savaşın sonucu caydırıcılığının çökmesi, zafiyetlerinin ortaya çıkması biçiminde tecelli etti. Savaşın sürmesi halinde şu an kontrolündeki Ukrayna topraklarını elinde tutup tutamayacağı dahi şüpheli.

Diğer yanda savaş hemen her açıdan Amerika’ya yaradı. Küresel hegemonyasını pekiştirip Avrupa’nın stratejik otonomi düşünü sonlandırken, sanayisinin rekabet gücünü arttırdı. AB’nin Rusya’ya olan enerji bağımlılığını bitirdi. Sarsılmaz sanılan ticari bağlar sarsıldı, karşılıklı denen bağımlılığın o kadar da karşılıklı olmadığı ortaya çıktı. 1970’li yıllardan bu yana kurgulanan Avrupa güvenlik mimarisi ABD’nin lehine değişti.

Silah ve enerji şirketleri de bu büyük ve riskli savaşın kâr edenleri arasında yerini aldı. Kabul edelim ki Türkiye de ilan edilmemiş tarafsızlık politikası, ambargo ve yaptırımlara katılmama ilkesiyle savaştan çok zararlı çıkmadı. Algılanan stratejik önemini arttırdı, kendisini konumlandırdığı yerden başka sorunlarının çözümü için inisiyatifler geliştirdi. Emtia fiyatlarındaki artışlardan etkilense de insansız hava araçları üstüne şarkılar yapıldı.

Yıl boyunca Türkiye savaşın yönetiminde, tırmanmasının önlenmesinde, sonuçlarının dünyanın geri kalanı için daha katlanabilir olmasında da önemli roller oynadı. Savaşan tarafları Antalya ve İstanbul’da bir araya getirdi. Ukrayna limanlarının açılıp silolardaki tahılın dünya pazarlarına ulaşmasına, Rus gübresinin satılmasına yardımcı oldu. Bölge tahılına tedarik ve fiyat açısından bağımlı pek çok ülkenin siyasi istikrarının korunmasına katkıda bulundu.

Montrö Sözleşmesi’nin savaşa ilişkin hükümlerine istinaden de Karadeniz’i etkin bir şekilde kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemilerine kapattı. Böylece Türkiye hem 2008 Gürcistan krizi sırasında yaşadığı sorunların yeniden yaşanmasını engelledi, hem de Karadeniz-Akdeniz arasındaki kırılgan dengenin korunmasını, savaşın Karadeniz’de yaşanabilecek bir gerginlik ya da çatışma nedeniyle tırmanmamasını sağladı.

Ama savaşın sürmesi halinde ne Türkiye’nin bu denge politikasını sürdürdürebileceğinin, ne de savaşın bu şekilde süreceğinin garantisi var. Tarafların ve etkili üçüncü tarafların savaşı bitirmeye de pek niyeti yok. Ukrayna da Rusya da barış diyor ancak kendi şartlarının kabülünden söz ediyor. Yine de hiç umut olmadığını söyleyemeyiz. Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın Washington ziyaretinin satır aralarına giren barış vurgusu bence önemli. Dışişleri Bakanı Kuleba’nın dünkü gazetelere yansıyan şartlı uzlaşma içeren ve BM’yi adres gösteren çağrısı da öyle.

***
Umarım 24 Şubat günü 28 Temmuz, 1 Eylül gibi gelecekte de hatırlanan günlerden biri olmaz, bizden sonraki kuşaklar bu günü ilk ve ikinci dünya savaşlarını başlatan günlerle birlikte anmaz. Amerika kazandıklarıyla yetinip savaşın Rusya’nın çıkarlarını da kollayacak şekilde bitirilmesinin şart olduğunu görür. Avrupa Ukrayna’yı, özellikle de Ukrayna liderliğini tatmin edecek bir yeniden inşa planını hayata geçireceğinin sinyallerini verir. Rusya da maksimalist beklentilerinden vazgeçer, gerçekçi davranır.

Biliyorum adalet ve hakkaniyetten, savaşı Putin’in başlattığından, Rusya’nın dünya için tehdit oluşturduğundan, hatta belki 1938 Münih uzlaşmasından söz edenler çıkacaktır. Prensipte haklı da olabilirler. Ancak haklı olmaları ne yazık ki bu savaşı ve savaşın doğurduğu acıları bitirmez, tırmanmasını önlemez, tarafları uzlaşmaya teşvik etmez. Tereddütü olanlara Henry Kissinger’in soruna ilişkin açıklamalarını okumalarını, John Mearsheimer’in Batı’nın Rus ruleti oynadığını söylediği konuşmasını dinlemelerini öneririm…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.