AK Parti yönetimi kendince gerekli gördüğü istişareleri yaptıktan sonra dün genel başkan adayını, dolayısıyla da geleceğin başbakanının adını resmen açıkladı. Eğer kongrede olağanüstü bir durum yaşanmazsa, Cumhurbaşkanı hiç beklenmedik bir sürpriz yapmazsa, Türkiye Cumhuriyeti’nin 65’inci Hükümetini Binali Yıldırım kuracak. Ve ümit ediyorum ki başarılı olacak, Türkiye’nin terör başta olmak üzere tüm gerçek sorunlarının çözümü için samimiyetle çalışacak.
Ancak yeni Başbakan’ın işi hiç kolay olmayacak. Türkiye’nin içinde ve dışında çok sorunu var. Ekonomik göstergeler pek parlak değil, şiddet her gün yeni bir boyut kazanıyor, PKK bir türlü bitirilemiyor. Dokunulmazlık konusunda atılan adımlar AK Parti’nin ve belki başkanlık sistemi projesinin önünü açsa da, Türkiye’yi daha fazla sıkıntıya sokacağa benziyor. Komşularımızla olan ilişkilerimiz, müttefiklerimizin bize bakışı, dünyadaki imajımız da problemli.
***
Vize muafiyetinin daha önceden kabul edilmiş, üstünde çalışılmış bir konu yüzünden askıya alınmasını bırakın başkalarına anlatmayı, kendimize bile anlatmak zor. Mülteci meselesi yeniden kriz haline dönüşürse, AB ile olan ilişkilerimizin bugün öngöremediğimiz boyutlarının da sarsılması söz konusu olabilir. İfade özgürlüğü, yargının bağımsızlığı gibi sorunlarımızı da unutmayalım.
Yeni Başbakan’ın yönetmek ya da çözmek zorunda olacağı sorunlar saymakla bitecek gibi değil. Hepsinden de öte Binali Yıldırım için için kaynayan bir partiyle baş etmek zorunda kalacak, karizmasının her gün sınavdan geçirildiğine şahit olacak. Partililer yeni başkanlarını kaçınılmaz olarak selefleriyle karşılaştıracak, benzeri performansı ondan da bekleyecek. AK Parti’nin ağır toplarının, kanaat önderlerinin eleştirilerini göğüslemesi gerekecek.
Ben, Binali Yıldırım gibi tecrübeli bir siyasetçinin üstlendiği, üstlenmek istediği sorumluluğun ve imkanlarının bilincinde olduğunu düşünüyorum. Umuyorum ki, Yıldırım kendisini sadece fiili başkanlık sisteminden hukuki başkanlık sistemine geçişin geçici taşıyıcısı olarak görmeyecek, başta da söylediğim gibi Türkiye’nin gerçek sorunlarının çözümü için samimi çaba harcayacak.
Çaba harcaması kendi başarısı için de, Cumhurbaşkanı’nın başkanlık projesi için de önemli. Ama asıl bu ülkenin vatandaşları için önemli. Unutmayalım ki, gereksiz siyasi çalkantılarla çok vakit kaybettik, daha fazlasına tahammülümüz yok. Türkiye’nin sokaklarında her gün insanlar ölüyor, bölünme tehdidi her geçen gün daha da artıyor, turizmin çöküşü alınan tedbirlere rağmen engellenemiyor, komşularımızdaki sorunların türevleri hayatlarımızı doğrudan etkiliyor.
Eminim yeni Başbakan’ın başarısız olmasını isteyecekler çok olacaktır. Ben başarılı olmasını, sorunlarımızı daha da derinleştirmemesini diliyorum. Çünkü Türkiye kritik bir eşikte, daha doğrusu uçurumun kenarında duruyor. Sorunlarımız çözülemezse takılmamız ve hep birlikte yuvarlanmamız, yıllarca ayağa kalmakta zorlanmamız söz konusu. Yeni Başbakan başta olmak üzere Türkiye’yi yönetenler önceliklerini gözden geçirmek, rasyonel kararlar vermek zorunda.
***
Artık sorunlar üstünden siyasi sörf yapma lüksümüz kalmadı. IŞİD, PKK, sınırlarımız dışından gelen tehditler, içerideki sorunlar yokmuş gibi davranamayız. Şehit cenazelerini, düşürülen helikopterleri, tonlarca patlayıcı taşıyan kamyonlara ilişkin haberleri yönetebilmenin ve yönlendirebilmenin her geçen gün daha da zorlaşacağını görmek zorundayız. Toplumsal öfke hiç umulmadık anda tırmanıp, hepimizi içine alacak şekilde Türkiye’nin kontrolden çıkmasına yol açabilir.
Evet, yeni Başbakan’ın göreve dezavantajlı başladığı, siyaset sahnesinin makro kontrolünün Cumhurbaşkanı’na eskisinden daha da fazla bırakıldığı doğrudur. Ama mikro kontrol bile ülkelerin çıkarlarının korunmasında, istikrarının sağlanmasında önemlidir. Yeter ki Sayın Başbakan sorunlarımızı çözme ya da en azından yönetme iradesi göstersin. Ertelemeye, üstlerini örtmeye kalkmasın. Kilit bakanlıklara kişisel nedenlerle dokunmasın ve ehil isimlerle çalışmak istesin…