Yemeği Paylaş, daha doğrusu “ShareTheMeal”, akıllı telefonlarımıza indirebileceğimiz bir uygulama. Günde 6 lira vererek dünyanın farklı yerlerindeki çocukların karınlarını doyurabiliyorsunuz. İsterseniz 42 lira haftalık, 180 lira aylık abonelikleri de var. İsterseniz yıllık 2 bin 190 TL de verebiliyorsunuz. Ayrıca isterseniz verdiğiniz miktar Rohingya mültecilerine, Irak’taki Suriyelilere, Uganda’dakilere ya da Yemen’de açlıkla boğuşan insanlara gidebiliyor.
Uygulamanın iyi tarafı verdiğiniz miktarın tam olarak ne kadarının zor durumda olanlara gittiğini görmek. En iyi tarafı ise bu uygulamanın BM’e bağlı Dünya Gıda Programı (WFP) tarafından yönetildiğini bilmek. Kefil olmak kolay değil ama dün bu yılki Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen WFP’nin web sayfası aracılığıyla ulaştığım uygulama bana sanki güvenle, paramızın nereye harcandığını bilerek yardımda bulunabileceğimiz bir mecra gibi geldi.
Benzerleri Türkiye’de olsa da aklınızın bir köşesinde bulunsun istedim. Uygulamada yazdığına göre dün sabah itibarıyla 3 milyon 596 bin 819 kişinin katılarıyla 84 milyon 886 bin 464 öğün yemek paylaşılmış. Belli ki insanlar başka insanların acılarının dinmesi için devletlerden, uluslararası örgütlerden inisiyatif beklemek yerine kendi bireysel inisiyatiflerini kullanmış, dünyadaki acılardan birinin dinmesine katkıda bulunmuş.
* * *
“Akademik açıdan” bakıldığında ne kadar çok olursa olsun yardımların açlığa çare olması, açlık sorununu ortadan kaldırması zor. Öncelik açılığı ortaya çıkartan yapısal ve konjonktürel nedenlere verilmek zorunda. Dünya nüfusunun artışı durdurulmalı, gıda dağılımı adil hale getirilmeli, kapitalist sisteminin dayattığı evrensel işbölümü reddedilmeli ve tabii ki savaşlar, kıyımlar, göçler, şimdi de iklim değişikliği durdurulmalı.
Bunların hepsi doğru. Thomas Malthus’tan Amartya Sen’e, onlardan Andre Gunder Frank ve Samir Amin’e kadar herkes haklı. Her ne kadar rakamlar gıdanın kıt değil dağıtımının kötü olduğuna işaret ediyor olsa da, nüfus artışının düşürülmesi de şart. Dünyanın bir kesimi obeziteden mustaripken, diğer kısmının açlıktan öldüğü, kötü beslenmenin doğurduğu hastalıklardan acı çektiği de gerçek. İklim değişikliği de öyle.
Açlığı ortaya çıkartan nedenler bitmeden açlık bitmez. Birinin açlığını giderseniz diğeri aç kalır. Bir yerdeki sorunu çözseniz diğeri çıkar. Ancak bunların olmasını beklemek de gerekmez. Nihayetinde uzun erimli çözümlerden, her anlam ve alanda yapısal değişiklikten söz ediyoruz. Acı ve açlık çeken insanlarınsa beklemeye tahammülü yok. Dünyayı değiştirmek için çalışırken, sorunların nedenlerine eğilirken sonuçlarını görmezden gelemeyiz.
Ki zaten görmüyoruz da. Mültecilere yardım için UNHCR, salgın hastalıklara çare bulmak için WHO ve daha nice sorun için de uluslararası ve ulusal örgütler mevcut. Açlığa çare bulmak, açıklıkla baş etmeye çalışanlara yardım etmek için de -gerçek amacı farklı dense dahi- 1961 yılında WFP kurulmuş. Sadece geçtiğimiz yıl 88 ülkede 97 milyon insana gıda yardımı yapılmış. Başında Amerikalı bir yönetici var. 36 üye ülkenin temsilcilerinden oluşan bir de yönetim kurulu.
Merkezi Roma’da olan örgütün hedefi web sayfalarına “Sıfır Açlık” olarak geçmiş. Fakat işleri hiç kolay değil. Dünyada 690 milyon insan yatağına hemen her gece aç giriyor. 55 ülkede 133 milyon insan da akut gıda güvenliği sorunu yaşıyor. Yapılan çalışmalar bu sayıların gelecekte azalmayacağına, tam tersine artacağına işaret ediyor. Savaşlar, göçler, salgınlar ve yakında da iklim değişikliği her türlü beklentiyi zorlayacağa benziyor.
WFP, BM tarafından 2015’de benimsenen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan ikincisi olan açlık olmayan dünyaya ulaşmak için beş maddelik bir eylem planı benimsemiş. Planda ilk hedef olarak sosyal koruma programlarının arttırılması, devletlerin en zor durumdakilere sahip çıkmaya teşvik edilmesi konmuş. İkinci hedef sürdürülebilir pazarlar yaratmak, yerel zirai altyapıyı güçlendirmek.
WFP’nin bir başka hedefi de yıllık maliyeti 1 trilyon doları bulan yiyecek zayiatının önüne geçmek. WFP web sayfasından bunun bir kısmının az gelişmiş ülkelerdeki üretim ve pazarlama sistemlerinin yetersizliğinden, önemli bir kısmının ise gelişmiş ülkelerdeki tüketim alışkanlıklarından kaynaklandığını vurguluyor. Ürün çeşitliğinin sağlanması ve tüm çocukların ilk bin günlerinde yeterli gıda almalarının temini de diğer hedeflerinin arasında yer alıyor.
* * *
2020 Nobel Barış Ödülü’nün WFP’ye verilmesi açlık sorunun her boyutunun daha fazla tartışılmasına ve umarım insanların tartışmaya yetinmeyip “ShareTheFood” gibi programlar aracılığıyla açlığa karşı bireysel inisiyatif almasına, gelirlerinin küçük bir kısmını ihtiyacı olanlarla daha etkin bir şekilde paylaşmasına yol açacaktır. Belki bu sayede biraz daha bilinçlenir, daha az yiyeceğimizi ziyan eder, sürdürülebilirlik kavramı üstünde daha fazla düşünürüz.
Norveç Nobel Komitesi Başkanı Berit Reiss-Andersen’in dediği gibi bu yıl açlık her zamankinden daha önemli bir sorun, tam bir meydan okuma. Çünkü Korona var. Korona yoksulun daha fazla yoksullaşmasına, açın daha fazla açlık çekmesine neden oluyor. 1 milyon dolardan fazla tutan ödülün kendisi bile mücadele için önemli. Ödül en az 1 milyon öğün yemek demek. Asıl önemlisi ise ödülün ortaya koyduğu, gözümüze ve zihnimizi soktuğu açlık sorununu konuşuyor, tartışıyor, ona karşı bireysel düzeyde bir şeyler yapıyor olmamız.
İyi ki ödül başkalarına, mesela Donald Trump’a değil de 25’inci kez yine bir örgüte, WFP’ye verildi. Açlıkla barış arasındaki bağlantı kuruldu, barış daha geniş bir şekilde tanımlandı, dolaylı yollardan da olsa insani güvenliğe atıfta bulunuldu. Bir ödülle, Nobel’le bile, dünya değişmez ama açlık gibi son derece insani bir duruma dikkat çekilebilir, açlığın ortadan kalması için yapılması gerekenler tartışılabilir. Hatta açlık çekenlerle empati kurulur, kaçanlara ve göçenlere sempati gösterilir. İyi ve huzurlu bir tatil günü dileğiyle…