Yarın çok büyük bir olasılıkla cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçları ve Türkiye’nin çoğunluğunun siyasi tercihi belli olacak. Umarım seçim sükûnet, sağduyu ve demokratik olgunlukla bitecek. Türkiye daha demokratik, daha özgürlükçü, sığınmacıların hakları da dahil insan haklarına ve insancıl hukuka daha saygılı bir ülke olacak. Sorunlarını akıl ve mantıkla yönetecek. Dünya dengelerini de gözetecek.
Ama yazının başlığındaki yarın vurgusu buna ilişkin değil. Yazıdaki Birleşmiş Milletler’in özel bir gününe, 1948 yılında hayata geçirilen ve aslında BM Şartı’nda olmayan bir barışı koruma görevini 75 yıldır yerine getiren Mavi Berelilere, onların yaptığı fedakarlıklara istinaden kutlanan 29 Mayıs BM Barış Güçleri Uluslararası Günü’ne ilişkin. Yani ‘yarın’ Türkiye’de ve hatta dünyada kimsenin pek önemsemeyeceği bir yarına atıfta bulunuyor.
***
Oysa bu kadar sorun ve savaş arasında görevleri önemsiz görülse de barış güçleri kuruldukları günden bu yana çatışmaların ‘sabitlenmesinde’, büyüyüp yayılmasının önlenmesinde önemli rol oynadılar. BM’nin ikinci Genel Sekreteri Dag Hammarskjöld ve ekibi tarafından bulunan bu yöntem sayesinde özellikle de Güvenlik Konseyi’nin Şartının 6 ve 7’inci bölümleri çerçevesindeki sorumluluklarını yerine getiremediği durumlarda etkili oldular.
Eğer böylesi bir yöntem bulunmasıydı, olasıdır ki bölgesel çatışmalar küresel nitelik kazanıp dünya çoktan yaşanılmaz bir yer haline dönüşmüştü. Çatışmadan zarar gören sivillere yardım götürmek imkansızlaşabilir, Kıbrıs’ta, Bosna’da ve başka yerlerde insani kayıplar çok daha fazla olabilirdi. Çatışmaların durdurulması, ateşkes sınırlarının ve ihlallerinin gözlenmesi, son yıllarda olduğu gibi devlet otoritesi çöktüğünde ülke inşası mümkün olamazdı.
İyi ki böylesi bir ara yöntem bulundu. Ne 33’üncü maddedeki barışçıl çözüm biçimlerinin önerilebildiği, ne de 41 ve 42’inci maddelerdeki yaptırım tedbirlerinin alınabildiği durumlarda BM’nin araya girmesi, taraflardan en az birinin rızasıyla tampon bölgeler kurması mümkün oldu. Ancak ne yazık ki tüm barış gücü operasyonları başarılı olamadı. Bosna ve Ruanda’da soykırıma dahi seyirci kalındı. Bazen de taraflardan biri diğerine karşı kayırıldı.
Mesela, 1964 yılında Kıbrıs’ta toplumlar arası çatışmaları önlemesi amacıyla kurulan ve halen görevini sürdüren barış gücü UNFICYP’nin kuruluşu aşamasında Güvenlik Konseyi’nin aldığı 186 sayılı karar, Rumlar tarafından yönetilen Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinin ülkenin meşru temsilcisi olarak tanınmasına zemin sağladı. Bu karar farklı şekilde alınmış olsaydı, Kıbrıs sorununun seyri de farklı olabilirdi.
Zaten 1974’e kadar geçen 10 yıl içinde Türkleri koruyan da adadaki barış güçlerinden ziyade kendi direnişleri ve Türkiye’nin askeri, siyasi müdahaleleriydi. Ayrıca Yunanistan’ın adada darbe yapmasını, anayasal düzeni yıkmasını biraz da kendilerine tanınan hareket serbestisinin ve güç kullanma yetkisinin sınırlı olması nedeniyle seyretmek ve raporlamakla yetindiklerini belirtmek gerek.
Yine de BM Barış Güçleri’nin yaşadıkları ve yaşattıkları tüm sorunlara karşın çok şey başardıklarını, olmamaları halinde neler yaşanacağını düşünerek, galiba biraz da hayal ederek bir tahminde bulunabiliriz. Üç gün önce New York’da düzenlenen anma töreninde Genel Sekreter Guterres’in vurguladığı gibi barışın başka şekillerde korunamadığı yerlerde Mavi Berelilerin fedakarlıklarına dünya gerçekten çok şey borçlu.
Bugün gündelik siyasetten sıkılırsanız ya da yarın vaktiniz olursa BM’nin web sayfasına göz atmanızı öneririm. Orada 125 ülkeden 87 binden fazla insanın 12 misyonda görev yaptığı yazıyor. 75 yılda 39 ülkeden 4200 personelin barışı korumak, Güvenlik Konseyi’nin kendilerine verdiği görev emrini yerine getirmek uğruna hayatlarından olduğu anlatılıyor. Sadece geçtiğimiz yıl barış güçlerinin 102 kayıp verildiği aktarılıyor. İlginizi çekerse BM sayfasında başka bilgiler de mevcut.
***
Zor olduğunu bilsem de benim beklentim çok geç olmadan Ukrayna sorunun çözümü için de tarafsız ülkelerden oluşan, tercihan BM çatısı altında, bir barış gözlem gücünün oluşturulması, taraflar arasına girerek çatışmanın daha da büyümemesi, tırmanmaması, nükleerleşmemesi için çalışması. Çünkü belli ki çözüm zaman alacak, olsa olsa iki taraf arasında ateşkes olacak. Onun da bir şekilde korunması gerekecek.
Üstelik barış güçleri Ukrayna’da konuşlanabilirse bu Rusya ile Amerika’nın, dolayısıyla da İngiltere’nin (tabii ki Çin ve Fransa’nın da) uzlaşması, kendilerini ve dünyayı bekleyen büyük tehlikenin idrakine varmaları anlamına gelecek. Sorun dondurulursa bizler rahat bir nefes alma, Rusya ve Amerika da asgari müştereklerde uzlaşma imkânı bulacak…