ABD uzunca bir süredir devletler arası sistemin temel normlarından birini ihlal ediyor, tek taraflı yaptırımlarını evrensel kabul edip uymayanlara yaptırım uyguluyordu. Irak’a, İran’a, daha sonra da Rusya’ya karşı yaptırımlarında bunu hep birlikte yaşadık. Halk Bankası davasını, CAATSA yaptırımlarını, S-400’ler yüzünden Türkiye’nin F-35 programından çıkartılmasını gördük. ABD zaman zaman AB şirketlerine, bankalarına da benzer gerekçelerle yaptırımlar uyguladı, cezalar kesti.
Ancak cezalandırılan sorunu büyütmemeyi, iktisadi ya da siyasi nedenlerle ABD ile olan bağlarını zayıflatmamayı seçti. Bazen de ABD alttan aldı, mesela Alman şirketlerini CATSAA’dan muaf tuttu. Ama giderek de bıçak kemiğe dayandı. Fransa stratejik otonomiden, vesilesi biz olsak da NATO’nun beyin ölümünden bahsetti. Derken araya Rusya’nın Ukrayna müdahalesi, yaptırımlar, karşı yaptırımlar ve Pelosi’nin Tayvan ziyaretiyle Çin’in dünyaya en büyük tehdit olarak sunulması girdi.
Ama uygulamaya konan her tedbir Avrupa’nın canını Amerika’dan daha fazla yakmaya, Çin ve Rusya ile sürdürdürülen hegemonya mücadelesinde Amerika’yı daha da ön plana çıkartmaya başladı. Avrupa’nın Rusya ile olan ticaretinden mahrum olduğu yetmiyormuş gibi şimdi bir de Çin’den vazgeçmesi bekleniyor. Endüstrisi ödemek zorunda kaldığı on kat daha ağır enerji faturasıyla Amerika’nın gerisinde kalma tehlikesi yaşıyor. Üstelik de ABD farklı adlarla verdiği devlet teşvikleriyle haksız rekabete yol açıyor.
Western Washington Üniversitesinden Edward Alden’in Foreign Policy’de vurguladığı gibi bu durum Avrupa’yı Amerika’dan kopartma riskini artık ciddi biçimde içinde barındırıyor. İtirazlar da zaten uzun süredir ilk defa bu kadar güçlü bir şekilde geliyor. Toplamı 422 milyar doları bulan teşviği geçtiğimiz hafta birinci sınıf protokolle Beyaz Saray’da ağırlanan Fransa Cumhurbaşkanı Macron da, AB Komisyonu’nun iç pazardan sorumlu komiseri Thierry Breton da eleştiriyor. İlki sizin içi iyi ama bizim için değil derken, ikincisi katılması gereken toplantıya gitmiyor.
Geçtiğimiz hafta, yine Alden’in yazısından öğrendiğimize göre, Hollanda da Amerika’nın Çin’le çip işbirliğine son verin baskısına karşı çıktığını açıkça belli etmiş. Bir başka tepki de Washington’daki Fransa büyükelçisinden gelmiş, Foreign Policy’ye Amerika’ya LNG sağladığı için müteşekkir olduklarını fakat fiyatıyla ilgili sorunları bulunduğunu söylemiş. Dünya Ticaret Örgütü de Amerika’nın ticaret ve teşvik politikasını eleştirmiş.
Amerika’nın ya benimlesin ya da hiç kimseyle politikası belli ki geri tepmeye başladı. Alden’in önerisi Biden yönetiminin teşvik politikasını gözden geçirmesi, Avrupalı şirketlerin de çıkarlarını korur hale getirmesi. Yaptırımlar onu sanırım çok ilgilendirmiyor, bir şekilde yönetilebileceğini düşünüyor, yazısının sonundan anlaşıldığı kadarıyla da Rusya tehdidinin Avrupa ile Amerika’yı daha bir süre bağlayacağına inanıyor. Belki haklı da olabilir, Rus tehdidine karşı Avrupa Amerika’ya hala ihtiyaç duyabilir.
Fakat unutmayalım ki, Rusya başlattığı bu savaşla ne denli zayıf olduğunu başta Avrupa olmak üzere tüm dünyaya gösterdi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurgulanan karşı konulamaz Moskova mitini yıktı. Ekonomisine ve askeri teknolojik ilerlemesine etkisi uzun yıllar hissedilecek zararlar verdi. Ukrayna’ya karşı İran’dan aldığı dronları kullanmak zorunda kaldı. Sınırlı diye tanımladığı bir operasyonu dahi sürdürebileceği askeri potansiyelinin olmadığının anlaşılmasını sağladı.
Bu şartlar altında Almanya ve Fransa Rusya’nın kendilerine saldıracağından korkup NATO vasıtasıyla elde ettikleri caydırıcılıktan muaf olmamak için Amerika’nın her türlü kaprisine boyun eğer mi, Washington’un Ukrayna krizini hegemonyasını pekiştirmek amacıyla kullanmasını sessiz sedasız seyreder mi doğrusu çok emin değilim. Belki Kuzey Akım boru hattına karşı düzenlenen saldırının gerçek failini bulmak için çaba harcamaktan imtina etmeyi sürdürler ama muhtemelen bu savaş bitsin de artık önümüzü görelim derler.
Bana en azından ülkelerinin iktisadi ve siyasi istikrarını önemserler gibi geliyor. Yine de tahminde bulunurken ihtiyatı elden bırakmamakta yarar var. Ne de olsa dünya siyaseti tek bir parametre üstüne oturmuyor. Bizim gibi her türlü değişimden etkilenecek ülkelerinse tüm olasılıkları hesaba katarak hareket etmesi, her şart altında bu savaşın bir an önce bitmesi için diplomasiye ağırlık vermesi, çıkarlarından taviz vermeden sorunlarını aşmak amacıyla dengeleri kollaması gerekiyor…