Dünyanın karşı karşıya olduğu en önemli krizlerden biri Cuma günü Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenen imza töreniyle belli ki aşıldı. Eğer taraflardan biri ya da bir başkası süreci suiistimal etmezse Türkiye ve BM yetkililerinin gözetiminde, Ukrayna ve Rusya’da da temsilcilerin katılımıyla Ukrayna’nın en az 20 milyon ton buğdayı ve diğer zirai ürünleri üç liman üstünden ihraç edilecek. Buna karşılık Rusya’nın tahıl ve gübre ihracatına konan dolaylı kısıtlamalar kaldırılacak.
Mayınlı bölgelerde kılavuzlar yardımıyla seyir yapacak gemilere Rusya saldırmayacak, güvenlikleri anlaşılan büyük ölçüde Türkiye tarafından garanti edilecek. Ayrıca tahıl akışının koordinasyonu ve Ukrayna limanlarına gidecek gemilerin silah taşımaması İstanbul’da kurulacak bir koordinasyon merkezi aracılığıyla sağlanacak. Boğazlardan geçiş öncesinde kontroller yapılacak. İki ülkeyle de ayrı ayrı belgeler imzalayan Türkiye Ukrayna tahılının akışından birinci derecede sorumlu olacak.
Başka bir deyişle Türkiye’nin sorumluluğu Dolmabahçe mutabakatlarıyla bitmeyecek bundan sonra da sürecek. Bu da Türkiye’ye önemli bir diplomatik manivela temin edecek, yerinde kullanıldığı takdirde dünyanın pek çok ülkesiyle yapacağı siyasi pazarlıklarda gücünü ciddi şekilde arttıracak. Kurgulanan sistemin öngörüldüğü gibi çalışması halinde Ukrayna ekonomisi nefes alacak, hepsinden önemlisi de çoğu güney yarım küredeki Ukrayna ve Rusya buğdayına bağımlı ülkeler rahat edecek.
Beklentim iki ülke arasındaki bu dolaylı uzlaşmanın başka alanlara da sıçraması, mesela 29 Mart’ta Ukrayna delegasyonu tarafından önerilen, daha önce bu sütuna da taşınan 10 maddelik uzlaşma planının Rusya ama özellikle fikrini sonradan değiştiren Ukrayna tarafından kabul edilmesi. AB, ABD ve İngiltere’nin Rusya’yı Ukrayna’da hırpalama planından vazgeçmesi, NATO’nun konsolidasyonu, enerji akışının farklı tedarik kanallarına yönlendirilmesi gibi şimdiye kadarki kazanımlarıyla yetinmesi.
Tahıl uzlaşması BM Genel Sekreteri Guterres’in dediği gibi gerçekten de bir umut ışığı olabilir. Ancak olmazsa da bundan sonra kolay kolay kimse Türkiye üstünde ambargolara katılın, Rusya’yı cezalandırın diye baskı uygulayamaz. Türkiye Karadeniz’e ilişkin otonom politikasını sürdürebilir. Rusya ile kurduğu çok sorunlu fakat aynı zamanda çok boyutlu ve kabul edelim ki karşılıklı güvene dayalı ilişkisini devam ettirebilir.
Diğer yandan bu ilişki F-35, hatta F-16 sorunlarının çözümüne yardımcı olmaz, Türkiye stratejik müttefiklik payesine görünür bir gelecekte tekrar layık görülmez. Ama zaten Rusya’yla hiç ilişkisi olmasa da kendisinden Ege’de, Akdeniz’de, Suriye’de ve daha kim bilir başka nerede istenenleri, beklenenleri yapmaması halinde Türkiye ile ABD’nin arası iyi olmaz. Sorunların üstü örtülemediği takdirde gerilim muhtemelen hep olur.
Bence Türkiye’nin şimdiki çok taraflı, çok ayaklı diplomasisini sürdürmesinde yarar var. Rusya’yla da İran’la da konuşmalı, ABD, Ukrayna ve İsrail’le de. Mısır’la da barışmalı, Suudi Arabistan’la da. Çevresindeki sorunlara kendi güvenliğini doğrudan tehdit etmediği takdirde müdahil olmaktan kaçınmalı. Bağırmamalı, duygusal çıkışlar yapmamalı. Yunanistan ve Güney Kıbrıs’la da diyalog kanallarını açık tutmalı. Kırılanı tamir yerine kırmamaya çalışmalı. Ve tabii ki insan hakları standardını acil olarak yükseltmeli.
Bu temennilere ekonomiden demokrasiye daha pek çok ekleme yapmak mümkün. Türkiye’nin Kürt sorunu başta bazıları kronik çok sorunu var. Ancak bu sorunların varlığı diplomatik alandaki başarıların görülmesine, iktidara muhalif olunsa da, değişmesi gerektiği düşünülse de engel olmamalı. Ben iktidara talip olanların da kurgulayacakları dış politikaların kazanımlar üstüne inşa edilmesinin, üslup sorunlarından ve zamanında yapılan hatalardan ders çıkartılmasının şart olduğunu düşünüyorum.
Bizim gelecekte de daha popülist söylem ve eylemlere değil ayakları yere basan, Türkiye’nin her alandaki menfaatlerini korumaya çalışan gerçekçi politikalara ihtiyacımız var. 20 yıl öncesine değil günümüze referans verilmeli, sadece Ege’de ve Akdeniz’de değil Libya’da, Somali’de, Afganistan’da ve daha pek çok yerde çıkarlarımızın nasıl korunacağını muhalefet de dert edinmeli. Unutmayalım ki, Türkiye’de iktidar değişti diye Amerika, Fransa, Rusya ya da İngiltere değişmeyecek, çıkar ve beklentilerinden fedakârlık etmeye kalkmayacak…