Genel kabul gören anlayışa göre savaşlar siyasetin başka araçlarla devamıdır. Savaş açarken de, ederken de, doğrudan ya da dolaylı katılırken de arkasında siyasi amaç, varılması düşünülen bir hedef vardır. Bazen topraklar genişletilmeye, bazen siyasi etki arttırılmaya çalışılır. Önleyici savaş yapıldığı, saldırgana karşı savunmada kalındığı, teröre tepki verildiği, rejim değiştirildiği, bir ülke ya da bölgenin kolonileştirildiği, çok sık olmamakla birlikte insani amaçlarla hareket edildiği de olur.
Savaşlar açan veya sürdüren açısından kimi zaman zaferle, kimi zaman da hezimetle sonuçlanır. Kayıp ve kazanımları tescil eden bir belge imzalanınca savaşın bittiği, şiddet kullanımının sonuçlarına iki tarafın da daha fazla katlanmayacağı varsayılır. O andan itibaren yaralar sarılacak, kaybeden kaybettiğiyle, kazanan kazandığıyla kalacaktır. Eğer yürütülen savaş büyük çaplı ve çok aktörlüyse de yeni bir dünya düzeni kurulacak, ilişkiler bu parametrelerin çerçevesinde gerçekleşecektir, diye düşünülür.
Ama evdeki hesap genellikle çarşıdakine uymaz. Savaşlar sadece beklenen, istenen sonuçları doğurmakla kalmaz, yarattıkları şiddet ve toplumsal devinimle istemeyen, beklenmeyen sonuçları da beraberinde getirir. Mesela Fransa İngiltere’ye karşı Amerika’da başlayan devrimi destekler ancak maliyesinin iflası altı yıl sonra 1789’da devrimine, 1793’de de Kral 16. Louis’nin giyotine gönderilmesine neden olur. Sırbistan’a destek için savaşı tırmandıran Çar Nicholas’ı da 1918’de benzer bir akıbet beklemektedir.
Zaten Birinci Dünya Savaşı, daha doğrusu Versay Barışı ikincisine yol açar. Fransa’nın intikam ve talan ihtirası, 1929 kriziyle birleşince 1933’de Almanya’daki rejim değişikliğini getirir. Revizyonist talepler maksimalist genişlemeye ve tarihin en büyük soykırımına sebep olur. İkinci Dünya Savaşı sonunda da husumet ve hamaset bitmez. Karşılıklı korkular Soğuk Savaş’ın çıkmasına, rekabetin doğrudan çatışma yerine dolaylıda karar kılmasına, Kore’de, Vietnam’da ve daha pek çok yerde vekiller aracılığıyla savaşılmasına neden olur.
Saddam’ın Kuveyt’i işgali sonrasında başlayan müdahaleler silsilesi ise sonuçta El Kaide ve Işid’e zemin hazırlar. Daha önce Sovyetler Afganistan’da yıpransın denerek desteklenen gruplar destekleyenlere döner. 11 Eylül yaşanır, ardından Afganistan müdahalesi gelir. Derken Amerika yine Irak’ı kendine hedef seçer. Fakat yaptığı her müdahale çözdüğünden çok daha fazla sorun yaratır. Kısacası savaşlar iyi yönetilmez, karşısındakinin ne düşündüğü, kendi içinde ne anlama geldiği hesaba katılmazsa beklenmedik, istenmedik sonuçlar doğurur.
Bu, günümüzde Rusya, Ukrayna ve savaşın tarafı AB ve ABD için de geçerlidir. 24 Şubat 2022’de güç gösterisi ve diplomasiyle elde edebileceklerini bir kenara bırakarak sorununu güç kullanımıyla çözmeye çalışan Rusya’nın artık başlattığı savaşın doyum noktasına ulaştığını, doğrudan muhatabı kadar kendisini de yıprattığını, tırmanması halinde beklenmeyen ve hoş olmayan sonuçlara yol açabileceğini, siyasi istikrarsızlık yaratabileceğini, rejimin işleyişinden memnun olmayanların sıkıntı çıkartabileceğini görmesi gerekir.
Ukrayna da giderek köşeye sıkıştığını, AB’den maaşlar ve sosyal destekler için hala biraz yardım alsa bile askeri desteğin azaldığını, Amerika’da Cumhuriyetçilerin daha iktidara gelmeden kendilerine verilen yardımı kesmek amacıyla ellerinden geleni yaptığını, birkaç F-16’nın ya da başka bir silah sisteminin savaşın genel seyrini değiştirmeye yetmeyeceğini, geçtiğimiz günlerde Mick Ryan’ın Foreign Affairs’de yazdığı gibi Rusya’nın stratejik anlamda kendini toparladığını ve ayrıca Kiev’deki derin siyasi krizin görevden almalarla geçiştirilemeyeceğini anlaması gerekir.
ABD’nin de barışa kapı aralayabilecek inisiyatifler geliştirmekten başka seçeneği olmadığını idrak etmesi de bence şarttır. Çünkü savaş Rusya’yı yeterince yıprattı, daha fazla yıpranmasının, bazılarının öngördüğü gibi parçalanıp iç savaşa sürüklenmesinin kimseye faydası yok. Rusya parçalanırsa sonuçlarına herkes katlanmak zorunda kalır. Yapılması gereken NATO genişlemesi konusunda Rusya ile uzlaşmak, Ukrayna sorununun nihai çözümünü ertelemek, Ukrayna’yı Kıbrıs’a benzer şekilde AB üyesi olması için çaba harcamaktır.
Savaş sürerse, diğer risklerinin yanı sıra AB, AB olmaktan çıkma, köklü sarsıntı geçirme riskini de dikkate almalıdır. Bugün Almanya’yı, Fransa’yı sarsan traktörlü, samanlı, gübreli gösterilerin ardında yatan temel neden Ukrayna’daki savaş ve onun beraberinde getirdiği enflasyonla birlikte yaşanan hayat standartlarındaki düşüştür. Hemen her üye ülkede aşırı sağ ve popülizm yükseliştedir. Ötekileştirme süreçleri her zamankinden daha etkin ve hızlı bir şekilde çalışmaktadır. Bunun nihai sonucu korkarım ki Pax-AB barışının sonu olacaktır…