Trump seçildiyse…

Mensur Akgün

Siz bu yazıyı okuduğunuz saatlerde ABD başkanlık seçimleri büyük olasılıkla sonuçlanmış, hangi adayın seçimi kazandığı belirlenmiş olacak. Clinton’ın kazanması halinde ne türden politikalar izleyeceği bilinmese bile tahmin edilebilecek. Kimlerle çalışabileceği, hangi kurumların görüş ve düşüncelerine önem vereceği muamma olmayacak. Trump’ın kazanması halindeyse ne yapacağı, ülkesini ve dünyayı nereye taşıyacağı, hatta kimlerle çalışacağı fiilen göreve başlayacağı döneme kadar tartışılacak.

***

Trump’ın Müslümanlar hakkındaki görüşlerinin göreve gelmesi halinden az da olsa değişeceğine şüphe yok. Fakat Müslüman mülteci-göçmenler konusunda Clinton kadar “bonkör” olmasını beklemek, her yıl 65 bin Suriyeli göçmeni ülkesine alacağını ummak gerçekçi olmaz. Suriyelileri Truva Atı olarak gören bir zihniyet işbaşına gelince de çok değişmeyecektir.

İran konusunda da geçtiğimiz yıl imzalanan nükleer yakıt üretimine ilişkin anlaşmanın tekrar masaya yatırılması, İran ile olan ilişkilerin yeniden gerilmesi ciddiye alınması gereken bir olasılık olarak önümüzde duruyor. Suriye hakkındaki görüşleri ise zaman içinde evrim geçirse bile Trump önceliğini DEAŞ ile mücadeleye verecektir.

Her ne kadar mart ayında Suriye’ye 30 bin asker göndereceğini ilan etmiş olsa da Rakka ve Musul’a karşı başlatılan operasyonların seyri Trump’ın PYD’ye bakışını belirleyecektir. “Esad” ise her iki aday için de ertelenmiş bir sorundur, öncelik DEAŞ’a karşı mücadeledir. Sadece biri diğerinden daha fazla yerel unsurlara dayanmayı öngörmektedir. Trump, radikallere karşı ideolojik mücadeleyi de önemsemişe benzemektedir.

***

Trump’ın dış politika söylemi vizyondan çok hedeflediği seçmen kitlesinin mobilizasyonuna dayandığı için daha çok yapılanın, uygulamada olanın eleştirisi niteliğindedir. Bu eleştirinin dozu fazla kaçtığından dolayı da Washington’ın geleneksel dış politika eliti tarafından dışlanmış, çok isimli gazete ilanlarıyla Trump’a Amerika’nın ve dünyanın geleceğinin emanet edilemeyeceği duyurulmuştur.

Partisinin ağır toplarını açıklamalarıyla ve skandallarıyla kendinden uzaklaştırmayı “başaran” Trump’a sayıları az da olsa dış politika konusunda telkinde bulunan, kazanması halinde önemli görevlere gelmesi beklenen isimlerin tecrübeleri gereği öngörülebilir bir politika izleyeceklerini, yeni başkanı rasyonel olmaya teşvik edeceklerini söyleyebiliriz.

Bunlardan bazıları -dışişleri bakanı olabilir denen eski BM Temsilcisi John Bolton, savunma bakanı adayı Michael Flynn gibi- Türkiye’nin de yabancısı olmadığı şahsiyetler. Ama göreve gelmelerinin ikili ilişkilerin seyrini değiştireceğini, doğrudan etkilerinin olacağını söylemek kolay değil. Mesela, SETA’nın “Adayların A Takımları” raporunda adı geçen Tennessee Senatörü ve Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Bob Corker yeni yönetimde görev alacak olursa Türkiye’nin kendini ona daha iyi anlatması gerekebilir.

İlginç olanı Trump’ın seçilmesi halinde dış ve güvenlik politikasını teslim edeceği muhtemel adaylar listesinde düşünce kuruluşlarından fazla insan olmaması. Liste daha çok senatör ve emekli askerlerden oluşuyor. Trump’ın onların fikirlerinden ziyade isimlerinden yararlandığı, işbaşına gelirse de yararlanacağı izlenimi doğuruyor.

***

Ancak şurası gerçek ki bugün itibarıyla Amerika başkan olarak kimi seçmiş olursa olsun Türkiye’nin sorunlu müttefikiyle ilişkilerini rayına koymak, beklentilerinin karşılanmasını sağlamak amacıyla mümkün olan her kanaldan ilişkiye geçmesinde yarar var. Ne de olsa yeni bir yönetim yeni bir anlayış, yeni bir başlangıç demek. Belki de eskisine anlatamadıklarımızı yenisine daha iyi anlatırız. En azından denemedik demeyiz.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.