Pazar günü İstiklal Caddesinde gerçekleştirilen terör eylemi hepimizi üzdü ve derinden etkiledi. Altı kişi hayatını kaybetti, bazıları ağır en az 81 kişi de yaralandı. Yapılan açıklamalar ve yakalanan şüpheli eylemin PKK bağlantılı olduğuna işaret ediyor. Ama belli ki diğer olasılıklar da dışlanmıyor.
Umarız siyasi ya da başka nedenlerle kamuoyuyla paylaşılmasa dahi bu olayın tüm detaylarının üstüne gidilir, zamanlaması ve varsa taşıdığı mesaj doğru yorumlanır, bir daha tekrarlanmasının önüne geçilir. Siyasi nitelikte olduğu intibaı uyandıran açıklamalardan, kanal daraltması gibi uygulamalardan kaçınılır.
Bizim Türkiye olarak terör karşısında daha kapsamlı bir stratejiye, daha çok demokrasiye ve daha fazla insan haklarına ihtiyacımız var. Kendimiz için de yıllardır etkilendiğimiz bu şiddet türünü dünyaya anlatabilmek, Suriye ve başka yerlerdeki çıkar ve beklentilerimizi koruyabilmek için de bu gerekli.
Diplomasi, daha doğrusu diplomasi dili de öyle. Suçlayıcı değil kanıtlayıcı ve ikna edici bir dil kullanmamız şart. En çok ihtiyacımız olan da önleyici fakat AVM kapılarındaki gibi göstermelik olmayan tedbirler, özgürlük-güvenlik dengesini sarsmayacak önlemler ve tabii ki istihbarat. Unutmayalım ki terör artık dünyanın bir gerçeği.
Terörü lanetleyelim ama bu gerçekle yaşamak, ona göre davranmak zorunda olduğumuzu bilelim. Karamsarlığa kapılıp terörün yöntem olarak amacına ulaşmasına, kendini farklı biçim ve hedeflerle yeniden kurgulamasına yardımcı olmayalım. Biraz da kendimize güvenelim, edilgen olduğumuzu düşünmek huyumuzdan vazgeçelim.
Evet, Amerika ve Rusya büyük. Üstelik çıkarlarımızı görmezden gelen, bize yönelik terörün güçlenmesine yardımcı olan politikalar da benimseyebiliyorlar. Diğer yandan iki ülkenin istihbarat örgütlerinin başkanları MİT’in kolaylaştırıcılığıyla buluşuyor. Bali’deki G-20 toplantısının ana gündem maddelerini de tahıl tedariki, enerji gibi Türkiye’nin çözümüne katkıda bulunduğu ve bulunabileceği sorunlar oluşturuyor.
Türkiye, tüm dertlerine ve eksiklerine rağmen, kimsenin hafife alabileceği bir ülke değil. Kendimizi dev aynasında görmeyelim fakat iktidar ve muhalefet bloğu olarak gerçekçi olalım. Terör ya da başka bir nedenle ne kategorik Amerika ne Rusya ne de Avrupa karşıtlığının bize bir yararı var. Türkiye bundan önce olduğu gibi bundan sonra da çıkarlarını korumak için dengeleri gözetmek durumunda.
NATO’da da olacağız, Rusya’yla da konuşacağız. İsrail’le de mümkün olduğunca İran’la da ilişkilerimizi koruyacağız. Hiçbir gerilimin, gündelik anlamıyla düşmanlığın sonsuz olamayacağı varsayımından hareketle Suriye’yle bir şekilde barışacağız. Libya’daki çıkarlarımıza zarar vermeden Mısırla yakınlaşmanın yollarını arayacağız. Dünyanın aklı başındaki her ülkesi gibi savaşlardan da barışlardan da kârlı çıkmaya çalışacağız.
Türk dünyasında da yer alacağız, Arap dünyasında da Afrika’da da. Bulunduğumuz konumun, edindiğimiz gücün bize sunduğu tüm imkanları sonuna kadar kullanmak, güvenliğimizi, esenliğimizi, refahımızı arttırmak, kaynağı ne olursa olsun terörün bizi yönetmesine veya yönlendirmesine engel olmak zorundayız. Şüphelinin kimliğinden hareketle yeni etnik sorunlar çıkartma, olanları derinleştirme lüksümüz ise hiç yok.
İstanbul’un kalbindeki patlama hepimizi sarstı, şiddet bir kez daha algının merkezini vurdu. Ama bu sarsıntıyı bir an önce atlatmamız şart. Biliyorum söylemesi kolay, yapılması zor bir şeyden söz ediyorum. Ben bile olay yerinin yakınından kısa bir süre önce geçtiğim için küçük çaplı bir şok yaşadım. Orada olanları, olanları yaşayanları düşünemiyorum. Ancak rasyonel olmaktan başka bir seçenek de göremiyorum.
Ayrıca dünyada iyi şeyler de oluyor. Ukrayna’nın kazandığı zaferle savaşın sonlanması, bölgenin istikrara kavuşması için yeni bir fırsat penceresi açıldı. İki büyük ülkenin istihbarat başkanları da Ankara’ya sanırım birbirini özlediği ya da zaten kullanmayacakları nükleer silahların kullanılmamasını sağlamak amacıyla gelmedi. Aksi söylense de bence bölge barışının küresel parametreleri konuşuldu.
Küresel barış anlamında ikinci sevindirici gelişme de G-20 Zirvesi sırasında yaşandı. ABD ve Çin devlet başkanları buluştu, Pelosi’nin ziyareti nedeniyle tırmanan Tayvan sorunuyla artan gerilimin düşmesi imkânı doğdu. Birkaç ay içinde ABD Dışişleri Bakanı’nın Çin’i ziyaret etmesi kararlaştırıldı. Bir büyük kriz potansiyeli daha yönetilerek azaltıldı. Dünyanın bütün sorunları çözülmese de en azından iki alanda önemli adımlar atıldı.
Yeter mi derseniz yetmez. Fakat küresel tansiyonun düşmesi bölgesel sorunların çözümünü kolaylaştırır. Büyük devletler atacakları her adımı, verecekleri her kararı sıfır toplamlı oyun olarak görmekten biraz olsun imtina eder. Suriye başta olmak üzere istikrarsız pek çok ülke ve bölge istikrara kavuşur, terör tehdidi ortadan kalkmasa dahi azalır. Türkiye de çıkar ve beklentilerini çok daha rahat korur…