Yumurtanın mı tavuktan, tavuğun mu yumurtadan çıktığı baktığınız zamana göre değişir. Eğer yumurtayla başlayıp kuluçka dönemini takip edip civcivin kabuğunu kırışını dikkate alırsanız tavuk yumurtanın ürünüdür. Yok eğer başlangıç noktanız yumurtanın ortaya çıkışıysa, yumurta tavuğun. Yani sebeple sonuç arasındaki ilişki korelasyonu kurduğunuz ana bağlıdır.
İsterseniz bu tartışmayı jenerasyonlar öncesine, hatta dünyanın oluşumuna, tavuk neslinin ortaya çıkışına kadar götürebilirsiniz. Felsefe ağırlıklı bir tartışmaya dönüştürebilirsiniz. Ama bu tartışma ne tavuk ne de tavuktan faydalananalar için anlam ifade eder. Başlangıcında hangisi olursa olsun tavuk yine hayatından olur, onu bulan da muhtemelen karnını doyurur.
Bulamayanlar ise aç kalır. Tartışma derseniz sadece tartışanlara fayda sağlar, siyaset yapmalarına, kendilerini haklı göstermelerine yardımcı olur. Tıpkı Ukrayna savaşında olduğu gibi Batı yumurta derken, Rusya tavuk der ancak sonuçta tahıl krizi ve enerji fiyatlarının astronomik artışı yoksul ülkeleri vurur. Yokluk, yoksullukla birleşince bir de üstüne iklim krizi eklenince ortaya şiddetli geçimsizlik çıkar.
BM’nin kayda geçirdiği Afrika’da açlıkla boğuşan 180 milyon için tahıl krizinin nedeninin yaptırımlar mı yoksa saldırılar mı olduğu tartışması hiçbir anlam ifade etmez. G-7 ülkelerinin kravatlarını çıkardıkları için rahatlayan, rahatladıkları için de herhalde rahat konuşan ancak gri takım elbiselerinden aile fotoğrafında bile feragat edemeyen liderlerinin Rusya’yı hedef göstermesi onların karnını ne yazık ki doyurmaz.
Olasıdır ki Afrika Çin’e yakınlaşmasın diye taahhüt ettikleri yardımlar da karınlarını doyurmayacaktır. Onlar Rusya’nın toprak açlığı ile Amerika’nın hegemonya ihtirası arasına sıkışıp kalacaklar, büyük şirketlerin ve petrol üreten diğerlerinin kazandıkları paraların artmasının kendileri için herhangi bir şey ifade edip etmediğini düşünmeyi dahi düşünemeden kamplarda yardım konvoylarının gelişini ve sivil toplum örgütlerinin insafını bekleyeceklerdir.
İmkânı ve şansı olanlar refah düzeyinin daha yüksek, siyasi baskının daha düşük olduğu yerlere doğru gitmeye çalışacaktır. Bazıları Akdeniz’de, bazıları Ege’de boğulacak, insani değerlerinin Frontex gemileri için çok da fazla anlam ifade etmeyebileceğini tecrübe etmek zorunda kalacaktır. Tekneleri itilmeyenler, kendileri taşlanmayanlar diyelim ki İngiltere’ye ulaşırsa o zaman da Ruanda’ya taşınmamak için AİHM kararlarına sığınabilmeyi umacaktır.
Belki bazıları geçen hafta Fas’ta olduğu gibi İspanya’ya ait bir kara parçasına ulaşmak için ölümü göze alacak, yine onlarcası ölüp, yüzlercesi yaralanacaktır. Cansız bedenleri acılan boş çukurları dolduracak ya da Teksas’taki gibi Meksika’dan Amerika’ya geçmek amacıyla kondukları karavan kasalarının içinde sıcaktan boğularak öleceklerdir. Fakat dramlarından dünyadaki eşitsizlik, adaletsizlik değil kendileri sorumlu tutulacaktır.
Bulundukları yerleri terk etmemeleri için bulundukları ülkelere rüşvet mahiyetinde anlaşmalar, paralar teklif edilecektir. Verilen sözlerin çoğu da yerine getirilmeden, bu insanların yerlerinden neden edildiği düşünülmeden sorunlar çözülüyor gibi yapılmaya, tavuk-yumurta ikilemi benzeri felsefi tartışmaların arasına sıkıştırılmaya, kamuoyları kararları verip bu insanların yerinden edilmesini sağlayanlara inanmaya teşvik edilecektir.
Keşke aksi mümkün olsa, keşke iklim krizi önlense, insanlar savaşların, jeopolitik mücadelelerin sonuçlarına maruz kalmasa. Eşitlik ve adaletin az da olsa sağlandığı bir dünyada yaşasak. Bavyera’da toplanan dünyanın en gelişmiş yedi ülkesinin ve onların yanında yer alan kurumların liderlerine inansak, petrol fiyatlarına koyacakları sınırlamalarla, vermekten söz ettikleri yardımlarla bu acıların sona erebileceğine güvensek, güvenebilsek.
Ne yazık ki güvenemiyoruz. Daha doğrusu ben güvenemiyorum. Yanılmayı çok istiyorum fakat jeopolitik bir rekabetin sonrasında ortaya çıkan büyük bir insani trajedi karşısında tavır alışlarını bir başka jeopolitik değişim potansiyeline dayandırmaları, biz yardım etmezsek Afrika’ya Çin gelir diye düşünmeleri güvenmeme, onların söylediklerini sorgulamadan kabullenmeme engel oluyor…