21 Nisan Pazar sabahı saat 08.45’da Sri Lanka’nın başkenti Kolombo’nun St. Antony kilisesinde ve Kingsbury Otelinde, neredeyse eş zamanlı olarak Negombo şehrindeki St. Sebastian kilisesinde patlama oldu. Beş dakika sonra Cinnemon Grand Oteli, ondan iki dakika sonra da Shangri-La Oteli saldırıya uğradı. 13 dakika sonra ise Batticaloa şehrindeki Zion Evangelist Kilisesi’nde bir başka saldırı gerçekleşti. Patlamalar öğleden sonra da sürdü.
Resmi makamların yaptığı açıklamalara göre 207’si Sri Lankalı, 16 farklı ülkeden 2’si Türk olmak üzere en az 253 kişi bu seri saldırılar sırasında hayatını kaybetti. 500’den fazla insan yaralandı. 23 Nisan’da sorumluluğu IŞİD üstlendi, Suriye’de kendilerine karşı savaşan koalisyon ülkelerini cezalandırdıkları açıkladı. Saldırıların nedeninin Yeni Zelanda’daki katliama karşılık vermek olduğunu söyleyenler de var.
Dış bağlantıları güçlü olan ve muhtemelen IŞİD saflarında da savaşmış yerel radikal bir grubun bu kapsamlı terör eylemlerinin arkasında olduğundan şüphe ediliyor. Planlayanların ortaya çıkartılması için hem ulusal hem de uluslararası düzeyde çabalar sürüyor. Tutuklananlar ve gözaltına alınanlar var. Saldırıları düzenleyen intihar bombacılarının çoğunun da kimlikleri belirlenmiş.
***
Saldırganlardan üçünün kardeş olması ve kardeşlerden birinin hamile eşinin de üç çocuğuyla birlikte evine polisler geldiğinde kendini havaya uçurması otoriteler kadar intihar bombacıları üstüne çalışan akademisyenlerin de dikkate alması gereken bir olay. Teröristin mantığını anlamak önlem almak için şart. Polisiyle tedbirler, istihbarat çalışması da öyle.
Teröristler yakalanmalı ve tabii ki yargılanmalı. Gerekli olduğu hallerde askeri güç de kullanılmalı. Fakat terör eylemlerinin ardındaki motivasyon, terörün bizi çekmeye çalıştığı tuzak da iyi okunmalı. Aidiyet eksenlerinde bölünmelerin önüne geçecek tedbirler alınmalı. Hukuk, demokrasi ve orantısallık olmazsa olmazlar arasında.
Ancak aynı zamanda ötekileştirme süreçleri üstünde de durmamız, öteki olarak gördüğümüz insanların kayıplarına, acılarına daha fazla sahip çıkmamız, “hepimiz biriz ve insanız” diyebilmemiz gerekiyor. Bu tür terör eylemlerinin bir daha yaşanmamasını istiyorsak Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’in açtığı yoldan ilerlememiz bana şart gibi geliyor.
Çünkü terörün hedefi ayrıştırmak, ötekileştirmek, ülkeleri, mümkün olduğunca da dünyayı aidiyetler ekseninde bölmek. Birleşirsek, terör mağdurlarıyla kimliklerinden, aidiyetlerinden bağımsız olarak dayanışma gösterirsek, teröre meşruiyet verecek nedensellikler yüklemezsek, doğurduğu korku ve şiddet hissini büyütecek yayınlardan kaçınırsak başarıya ulaşmasını engelleyebiliriz.
Belli ki bir yandan Breivik’ler, Tarrant’lar, diğer yandan IŞİD’ler, El Kaide’ler saldırılarını sürdürecek. Şimdi Sri Lanka’da, daha önce Amerika’da ve başka yerlerde olduğu gibi saldırılarla, katliamlarla hiç alakası olmayan insanlar sadece mensubu oldukları din yüzünden kötü muameleye, ayrımcılığa maruz kalacak. Aşırı sağ güçlenecek, dünyanın zar zor korunan siyasi dengeleri ve değerleri erozyona uğramaya devam edecek.
***
Ne yazık ki dünyada terörün bu türlüsünü ama aslında her türlüsünü besleyen, teröristi özendiren çözümü zor olan çok sorun var. Terörizmi önleyecek sihirli formülse henüz bulunamadı. Daha terörizmin ne olduğu bile doğru dürüst tanımlanamadı. Müttefiklerimizin terörist olarak adlandırdıkları örgütlerle, onların şubeleriyle açıkça işbirliği yaptığı bir dönemde yaşıyoruz. Popülizm deseniz had safhada. Sorun çözeceğine sorun yaratan ülkelerin sayısı hiç az değil.
Yine de yapılabilecek şeyler var. Dayanışma göstermek, dünyanın neresinde olursa olsun terörü kınamak, şiddeti siyasetin aracı olmaktan çıkartmak için çaba harcamak, terörün ardındaki siyasi motivasyonu doğru okuyup, yaratmak istediği anlayışa karşı mücadele etmek, medeniyetleri çatıştırmak isteyenlere karşı direnmek yukarıda da vurgulamaya çalıştığım gibi yapılabilecekler listesinin başında geliyor.
Ama Türkiye’nin özgün konumundan, istisnai tarihinden, aidiyetinden, hatta siyasi iktidarının kimliğinden kaynaklanan özelliklerini kullanarak bunların ötesinde inisiyatifler geliştirmesi, geniş anlamıyla çatışma çözümüne ağırlık vermesi, yani fark yaratması mümkün. Türkiye isterse kurucusu olduğu Medeniyetler İttifakı projesini canlandırabilir, hem kendisini hem de dünyayı, belki bu kez Yeni Zelanda ile birlikte farklı bir düzleme taşıyabilir…