Güçlü devletler arasındaki gerilimler, krizler, kimi zaman da savaşlar daha az güçlüler için fırsatlar yaratır. Bir “büyük devleti” diğerine karşı kullanma imkanı doğar. Birini yanına alıp, diğerine karşı durabilirsiniz. İttifakların parçası olup çıkarlarınızı koruyabilirsiniz. Tıpkı geçmişte yaptığımız gibi bazen İngiltere’ye bazen de Rusya’ya yaslanabilirsiniz. Kaybeden tarafta olmadıktan, onlar adına savaşlara sürüklenmedikten sonra böylesi bir politikadan karlı çıkmamanız neredeyse imkansızdır.
Türkiye imparatorluk döneminde de Cumhuriyet döneminde de bu diplomasiyi çok etkili bir şekilde kullanmış, büyük devletler arasındaki gerilimlerden yararlanmıştır. İki dünya savaşı arasında önce Rusya’ya sonra İngiltere’ye dayanması böylesi bir politikanın ürünüdür. II. Dünya Savaşı sırasında İngiltere ve Fransa ile ittifak ilişkisi içinde olmasına karşın Almanya ile de iyi geçinmiş, hatta krom bile satmıştır. Ama aynı zamanda İngiltere’nin bir ölçüde askeri, büyük ölçüde siyasi korumasından yararlanmıştır.
***
Savaş sonunda da Rusya kendisi için tehdit oluşturduğunda Amerika’dan destek istemiş ve almıştır. Truman Doktrini, Marshall Yardımı bu desteklerin en bilinen örnekleri arasındadır. Ancak ne Amerika’nın Türkiye’yi desteklemesi ne de diğer devletlerin Türkiye’nin yanında yer alması Türkiye’nin çıkarlarını korumak için değil, kendi çıkarlarını maksimize etmek içindir. Müttefikiniz bile olsa hiç kimse durup dururken size yardım etmez, güvenliğini veya esenliğini tehlikeye atmaz. Siz, onların birbiriyle olan rekabetinde anlam ifade ettiğiniz oranda önemlisinizdir.
Öneminiz bazen coğrafyanızdan kaynaklanır bazen kültürünüzden, kimliğinizden ya da akrabalarınızdan. Eğer yanınıza çekmeyi düşündüğünüz büyük devleti iyi okursanız, beklentilerini doğru değerlendirirseniz, krizler ve gerilimler sayesinde çıkarlarınızı çok daha rahat koruyabilirsiniz. Fakat ne yazık ki sadece belli koşullar altında. Gerekli koşul siyasi gerginliktir ancak yeterli koşul değildir. Gerginliğin siyasete, diplomasiye malzeme sağlaması için yukarıda da söylediğim gibi öncelikle sizin durumu iyi analiz etmeniz, dünyaya doğru pencereden bakmanız gerekir.
İkincisi, sizin çıkarlarınızla
muhatap olduğunuz büyük devletin/devletlerin çıkarlarının örtüşmesi, en azından çelişmemesi şarttır. Eğer Suriye’de olduğu gibi çıkarlarınız hem örtüşüyor, hem çelişiyorsa, üstelik hem Amerika, hem de Rusya diyelim ki PYD (siz PKK diye okuyun) ile işbirliği yapabiliyorsa, birine yaslanmanızın bedeli diğeri tarafından bir şekilde ödetilebilecekse, gerilimden kazanmanız kolay olmayacak demektir. Atacağınız her adım için düşünmeniz, çıkarlarınızı, güvenliğinizi doğrudan etkileyecek hamlelerden mümkün olduğunca kaçınmanız gerekecektir.
***
Ayrıca, gerilim arttıkça sizin manevra alanınız da daralacak, taraflardan biri sizi diğerine karşı kullanabilecektir. Amacınız, çıkarlarınızın adınıza bir büyük devlet tarafından korunması ya da çıkarlarınızı korumanıza o büyük devletin engel çıkartmamasıyken, kendinizi birden bire o devletin çıkarını koruyorken, onun adına hareket ediyorken bulabilirsiniz. Dahası, biri sizi diğerine karşı tavır almaya zorlayabilir. İstemeyeceğiniz bir politika geliştirebilir, beklenmedik külfetlerle karşılaşabilirsiniz. Çünkü tarafı olduğunuz kriz nitelik değiştirmiş, artık büyük devletler arası mücadelenin zeminine dönüşmüştür.
Başka bir deyişle sorunun ekseni kaymıştır. Tıpkı şimdi Suriye’de olduğu gibi krizi yerel aktörler üstünden anlamak ve anlamlandırmak giderek daha da güçleşmiştir. Esad, PYD ve bir ölçüde IŞİD evrensel güç mücadelesinin potansiyel enstrümanı haline dönüşmüştür. Bundan sonra söz konusu olan yerel ya da bölgesel güç mücadelesi değil, evrensel rekabetin sahaya yansımasıdır. Rusya ile Amerika yeniden anlaşamadıkları, yeni bir mutabakata varamadıkları, odaklarına sorunun barışçıl çözümünü koymadıkları taktirde Suriye sorunu çözülmemeye, daha da kötüsü büyümeye, bölgesel nitelik kazanmaya adaydır. Dikkatli olalım…