Samuel Paty adlı öğretmenin Charlie Hebdo’da yayınlanan karikatürleri sınıfında ifade özgürlüğü örneği olarak kullandığı gerekçesiyle Çeçen kökenli Abdullah Anzorov tarafından vahşi bir şekilde öldürülmesi önce Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un orantısız tepkisine, sonra da İslam dünyasının reaksiyon göstermesine neden oldu. Tartışmaya Cumhurbaşkanı Erdoğan da katılınca Fransa Türkiye’deki Büyükelçisini geri çekti.
Aslında Macron isteseydi bu olayı pek ala teröre bağlayabilir, IŞİD ya da El Kaide ile ilişkili olabileceğini söyleyebilirdi. Ki zaten büyük bir olasılıkla da öyleydi. Çünkü bu menfur olayın hemen arkasından Amerikalılar, Akdoğan Özkan’ın T24’deki yazdığı gibi Türkiye sınırına yakın bir yere operasyon düzenledi ve toplantı halindeki El Kaide militanlarını öldürdü, ardından da kendilerine yönelik bir saldırı olabileceği şüphesiyle Türkiye’deki diplomatik misyonlarının etkinliklerini kısıtladı.
***
Ama Macron kolay yolu seçti, terörü lanetlerken başta ülkesindekiler olmak üzere İslam dünyasını kızdıracak bir çıkış yaptı, sanki hakaret, değerlere saygısızlık ifade özgürlüğüymüşçesine konuştu, İslam’ın krizde olduğunu iddia etti. Muhtemelen ülkesinde var olan Müslüman karşıtlığı rüzgarını arkasına alarak popülaritesini arttırmak, seçim şansını yükseltmek istedi.
Macron başarılı olur mu bilinmez ancak hatalı davrandığı kesin. Söyledikleri ahlaken de, siyaseten de kabul edilemez. Yorumu da yanlış. Fakat ne yazık ki yalnız değil. Kendi ülkesinde de Avrupa’nın ve dünyanın başka yerlerinde de Müslüman düşmanlığı had safhada. Fransa’da nefret söyleminde ve eyleminde onu kat ve kat aşacak bir Le Pen geleneği var. Hollanda, Almanya da Fransa’dan pek farklı değil.
Polonya, Macaristan ve Slovakya’nın Suriye mültecilere karşı gösterdiği dine dayalı ayrımcılık hepimizin malumu. Popülizm ve ırkçılık derseniz her yerde şahlanışta. Çin Uygurlar için toplama kampı benzeri “eğitim merkezleri” kuruyorsa Uygurların dini aidiyetlerini silmek için kuruyor. Dünyanın Rohingya diye bir sorunu varsa Müslüman olmaları yüzünden var.
Trump’ın ırkçı, ayrımcı ve Islam karşıtı açıklamalarını, iktidara gelir gelmez ilk yaptığı işin Müslüman çoğunluklu ülkelere vize vermeyi askıya almak olduğunu sanırım unutmadık. Rusların da çok farklı davranmadıklarını biliyoruz. Köklü önyargılar var ve kriz dönemlerinde, terör artınca, mülteciler çoğalınca kontrol edilmez boyutlara ulaşıyor.
Başka örnekler de vermek, bulmak mümkün. İtalya’dan İskandinavya’ya kadar pek çok yerde sorun yaygın. Daha doğrusu küresel, adı da İslamofobi. Bu yüzden çare de küresel olmalı. Karşılıklı bağımlılıkla birbirine kilitlenmiş ekonomiler yerine sorunu yaratanları hedeflemeli, onların bakış açılarını değiştirmeye çalışmalı. Kökenlerine inmeli, çözüm üretmeli, karşımızdakini utandırmalı, zor duruma sokmalı.
***
Unutmayalım ki, dünya siyasetinde başarılı olan etkisi ve ağırlığı hissedilen ülkeler bağcıyı dövmeyi değil üzümü yemeği hedefleyenler. Bana öyle geliyor ki Fransız mallarını boykot etmekle bu insanların bize, içinde yaşadığımız, parçası olduğumuz kültüre karşı bakışlarını değiştiremeyiz. Onlar da boykot uygular, sorun daha da çözümsüz hale gelir, önyargılar iyice pekişir. Düşmanlaşırız, ötekileşiriz fakat sorunu çözemeyiz. Üstelik de yalnız bırakılırız.
Çözmek için bizim küresel bir ittifaka ihtiyacımız var. O da aslında mevcut. İspanya ve Türkiye’nin önderliğinden kurulan, daha sonra BM’ye devredilerek kendi kaderine terk edilen Medeniyetler İttifakı’nı istersek canlandırabilir, bu kez de “Batı” dünyasını eğitmek için kullanabiliriz. Yeter ki isteyelim, istediğimiz zamanlarda çok şeyler yapmış, çok şeyler başarmıştık…