Uzun süredir müzakere edilen Menbiç planı Pazartesi günü Dışişleri Bakanları Pompeo ve Çavuşoğlu tarafından yapılan görüşmeyle hayata geçirildi. Yapılan açıklamalara göre altı aydan kısa bir süre içinde PKK/PYD ve onlara ilişkin diğer unsurlar Menbiç’i terk edecek, yönetim yerel unsurlara, yani ABD ve Türkiye’nin ortaklaşa kabul edecekleri yetkililere bırakılacak.
Varılan uzlaşmanın detayları konusunda fazla bilgi yok. Ancak bir yol haritası üstünde anlaşıldığı, bu yol haritasının da PKK’nın siyasi ve askeri varlığının Suriye’nin kuzeyindeki bir bölgeden daha çıkarılmasını içerdiği açık. Türkiye bu kez güç kullanmadan ama güç kullanma tehdidinde bulunarak, ABD ile çatışmaya kadar gidebilecek bir krizi göze aldığını göstererek istediğini elde etti.
Üstelik de Türkiye bu sayede sadece PKK’nın siyasi ihtiraslarına büyük bir darbe vurmakla kalmadı, Amerika ile olan ilişkilerinde de ciddi sıçrama sağlayacak, diğer sorunlarının çözümünü kolaylaştıracak bir platform elde etti. Menbiç sorunu aşılmamış olsaydı, diğer sorunlar yine konuşulabilir, müzakere edilebildi, fakat iki devletin askeri açıdan karşı karşıya kalma potansiyeli varken çözümler çok daha zor olurdu.
***
Kabul edelim ki bu bir başarıdır. Bu başarıda başta askerler ve diplomatlar olmak üzere herkesin payı vardır. Ama en büyük pay konuyu ısrarlı bir şekilde gündemde tutan, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere siyasi iktidardır. Türkiye yaptığı yoğun ve etkin bir pazarlık neticesinde istediğini elde etmiş, bu yeni durumdan hem kendisinin hem de muhatabı ABD’nin karlı çıkmasını sağlamıştır.
ABD, Türkiye’yi henüz tam olarak kazanamasa bile kaybetmemiş, ikili ilişkilerdeki diğer sorunların da aşılabilmesine, optimum çözümler bulunabilmesine zemin hazırlayacak yeni bir modus vivendi yakalamıştır. Eğer bu fırsat iyi değerlendirilecek, iki taraf arasında varılan mutabakat nihai sonucuna iyi niyetle ulaştırılacak olursa, mükemmel olmasa dahi işler bir müttefiklik ilişkisinin yeniden tesisi mümkün olabileceğe benzemektedir.
***
Bu, doğal olarak güvenin yeniden tesisi anlamına gelmeyecektir. İki taraf da birbirinin niyetini sorgulamayı, yapmak istediklerinden kuşkulanmayı sürdürecektir. ABD Türkiye’yi Rusya ve İran’dan kopartmayı deneyecek, benimsediği politikalara uyum sağlamasını bekleyecek, Türkiye de ABD’yi eleştirmeye muhtemelen devam edecektir. İktidarda kim olursa olsun Türkiye’nin ABD’nin Kudüs politikasını kabulü mümkün değildir.
Diğer yandan aksi, yani güven duyulması ve çıkarların ahenkli olması, dünya siyasetinin doğasına aykırıdır. Güvensizlik, mücadele ve mukabele devletler arası ilişkilerin olmazsa olmazlarındandır. Önemli olan mücadeleyi sınırlı tutmak, işbirliğine alan açmaktır. Menbiç mutabakatı bu alanı açabilme potansiyelini ve tabii ki niyetini içinde barındırmaktadır. İki ülke ilişkileri bundan sonra daha istikrarlı ve daha öngörülebilir olmaya adaydır.
Ortaya çıkan bu yeni durumun Türkiye’nin imajına, yumuşak gücüne, dünyadaki algılanma biçimine katkıda bulunacağına da şüphe yoktur. ABD ile ilişkilerini düzene sokan Türkiye’nin ekonomisindeki sorunları aşması, yeni finansman imkanları bulması da daha kolay olacaktır. Umarız Türkiye de bu fırsatı her anlamda iyi değerlendirir, diğer sorunlarını çözmek için yakalanan ivmeden yararlanır…