Cumhurbaşkanlığı seçimini depremden hayat pahalılığına Türkiye’nin yaşadığı tüm sorunlara rağmen Erdoğan kazandı. Bundan başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin çıkartacağı dersler var. Umarım kendi içlerinde konuşurlar, sorunlarını tartışıp bizleri alternatifsizliğe mahkum etmezler. Seçimlerin özgür ama sürecin adil olmamasına sığınıp kendilerini, var olan yapılarını savunmaya kalkmazlar.
İktidar olmak için belli ki iktidar gibi olmak, sorunları eleştirmek kadar kazanımlara da sahip çıkmak şart. Soğan, patates, tencere üstünden siyasi sörf yapmak yetmiyor. Duyguları yakalamak, hislere hitap etmek, ülkenin elde ettiği güç çarpanlarına atıfta bulunmak, dış ve güvenlik politikasını dikkate almak, galiba biraz da ilkesel durmak, pragmatizm uğruna savurulmamak gerekiyor.
Ancak bunlar bir sonraki seçime kadar onların, yani muhalefet partilerinin sorunları. Bizim, yani genel olarak Türkiye’nin sorunları ise ekonominin yeniden ayakları üstüne dikilmesi, bunun hem de dünyada pandemi ve arkasından gelen Ukrayna Savaşı’yla giderek daha da derinleşen bir kriz yaşanırken yapması. İnsan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi konulardaki sicilini düzeltmesi, AİHM kararlarına uymaktan kaçınmaması.
Dış politikada da karşımızda pek çok meydan okuma var. Mesela Amerika hala Suriye’de, dolaylı yollardan hala PKK’ya destek veriyor fakat Türkiye’den müttefiklik adına kendi koyduğu bütün kurallara uymasını istiyor. Türkiye’ye yaptırımlar uyguluyor, beşinci nesil savaş uçağı programından hukuken hakkı olmamasına rağmen S-400 aldı diye dışlıyor. Dün İran’la, bugün Rusya’yla, yarın kim bilir hangi ülkeyle ticaret yapmamamızı istiyor.
Türkiye’nin ise Amerika ile olan ilişkilerini ona teslim olmadan, çıkarlarından fedakarlık yapmadan iyileştirmesi, dünya siyasetindeki ağırlığının müttefiklerine de faydası olacağını hissettirmesi gerekiyor.
Elinde boğazlarından bulunduğu konuma, NATO’daki veto yetkisinden inşa ettiği ilişkilere kadar pek çok koz var. Rusya ve Ukrayna ile aynı anda konuşabilmesi son derece önemli.
Bir de algısını değiştirebilirse, sadece Amerika’yla değil başka ülkelerle de sorunlarını yönetmesi daha kolay olacak. Bunun için de kendi içinde değişim gerçekleştirmesi, seçimleri ve kabine değişikliğini fırsat bilip yeni bir başlangıç yapılacağını dünyaya göstermesi şart. Aynı zamanda hakkındaki hakim söylemi kırmak için de çaba harcamalı, müttefikleriyle yaşadığı sorunların çift taraflı olduğunu anlatmak amacıyla elindeki tüm imkanları kullanmalı.
Yine de dünya siyaseti söz konusu olduğunda iyi bir başlangıç yapıldığını söyleyebiliriz. Gelen tebrikler, özellikle de Biden’ın nedeni İsveç dahi olsa Erdoğan’ı araması ciddiye alınmalı, takipçisi olunmalı.
Görünen o ki duruşundan, siyasetinden mutlu olmayan dünyanın belli başlı ülkeleri seçimlere kadar dondurdukları Türkiye ile olan ilişkilerini yeniden canlandırmaya, sorunlarını konuşmaya başlayacaklar, çıkarlarını müzakereyle korumaya gayret edecekler.
Unutmayalım ki, bizim Amerika’ya da Avrupa’ya da Rusya’ya da Çin’e de ihtiyacımız var. Maharet birini diğerine karşı tercih etmekte değil. En az zararla dünya siyasetinde ağırlığı olan tüm aktörleriyle dengeli ilişkiler kurmakta, sürdürebilmekte ve yönetebilmekte. Benzeri yakın çevremiz için de geçerli.
Azerbaycan kadar olmasa da Ermenistan da önemli. İran, Suriye, İsrail, Mısır, BAE, Katar ve Suudi Arabistan, Cezayir ve Libya da.
Kıbrıs, Ege ve Akdeniz de yakında tekrar gündemimize girecek. Olasıdır ki Kıbrıs sorununun BM parametreleri temelinde çözümü bir kez daha denenecek. Deniz yetki alanları, hava sahası sorunları bizi zorlamayı sürdürecek. Türkiye’nin tutumundan taviz vermeden yeni politikalar benimsemesi, yaratıcı düşünüp, önleyici diplomasiye ağırlık vermesi, kısacası seçim dönemi gerilimini üstünden atıp sorunlarına samimiyetle eğilmesi gerekecek...