Devletler çıkar veya beklentilerini şiddet kullanarak korumaya kalktıklarında kendilerine hedefler koyarlar, yeterli oranda güç kullandıklarında koydukları hedeflere ulaşıp ulaşamayacaklarını hesaplarlar. Askeri, ekonomik ve siyasi kıyaslamalar yaparlar. Kiminin nasıl tepki göstereceğini, hangi tepkinin kendilerine ne kadar zarar vereceğini düşünürler. Saldırdıkları hasımlarının, onların müttefik ya da destekçilerinin ne şekilde karşılık verebileceği üstüne senaryolar hazırlarlar.
Ama evdeki hesap genellikle çarşıya, daha doğrusu gerçek dünyaya uymaz. Yapılan hemen hiçbir hesap, plan, strateji savaşlarda tutmaz. Dünyanın en güçlü ordusu, en büyük ekonomisi bile beklenmedik dirençle karşılaşıp Vietnam’da, Afganistan’da ve daha pek çok yerde gördüğümüz gibi siyasi hedeflerine ulaşmadan yenilgiyi kabul etmek zorunda kalabilir. Bazen de belli bir yer ya da bölgeyle sınırlı olabileceği düşünülen bir çatışma dünya savaşına dönüşebilir ya da bambaşka sonuçlar doğurabilir.
***
Unutmayalım ki en rasyonel karar alma süreçlerinde dahi tüm değişkenlerin hesaba katılması mümkün değildir. Üstelik bu tür gerilimli, krizli anlarda duygular düşünceleri esir aldığından, kamuoyu baskısı hissedilebilir şekilde arttığından doğru kararlar vermek daha da zorlaşır. En doğru karar yerine en çok oy getirecek olan tercih edilebilir. Amerika’nın yaptığı gibi Çin’i ikna edeceğine tehdit edip Rusya’ya daha da yakın durmasına zemin hazırlanabilir.
Bir de en ince ayar hesabın, mesela bilgisayarlı simülasyonun dahi öngöremeyeceği sonuçlar vardır. Meteorolog ve aynı zamanda matematikçi Edward Lorenz’in Brezilya’daki metaforik kelebeği kanat çırpınca belki Teksas’ta kasırgaya neden olmaz ama savaşlar hep beklenmedik, öngörülmedik, kaotik denebilecek sonuçlara yol açar. Tıpkı şimdi Ukrayna’daki savaşın, Rusya’ya uygulanan yaptırımların, Rusya’nın kendisi için aldığı tedbirlerin dünya tahıl tedarikinde sorunlara, fiyat artışlarına, kaçınılması zor siyasi çalkantılara neden olduğu olduğu ve daha da olabileceği gibi.
İki yıl önce tonu 150 Euro olan buğday 400 Euro’ya çıkınca, Akdeniz havzasındaki pek çok ülke Ukrayna ve Rusya’dan gelen tahıla bağımlı olunca Cezayir’de, Mısır’da, Tunus’ta ve daha kim bilir kaç ülkede toplumsal huzurun bozulmaması mucize haline dönüşür. İktidarlar zorlanır, zaten kırılgan olan ülke ekonomileri daha da kırılgan hale gelir. Muhtemeldir ki, Avrupa da böyle giderse hiç arzu etmediği yeni bir göç baskısı altında kalır. Alacağı ya da alamayacağı önlemler ırkçılığa, milliyetçiliğe, yabancı düşmanlığına, hatta AB projesinin çöküşüne yol açar.
Benzeri artan enerji fiyatları için de geçerli. Artışın durdurulamaması halinde ne olacağını kestirebilmek güç. Çünkü bu fiyat artışları karşımıza sadece benzin istasyonlarında ya da ödediğimiz elektrik ve gaz faturalarında çıkmıyor. Ukrayna savaşının bedelini hep birlikte ve tükettiğimiz her şeyde ödüyoruz. Gaz ve petrol üreten ülkeler ve şirketler zenginleşirken, İsviçre’de ve daha başka pek çok yerde bu işin ticaretini yapanlar artıştan orantısal nasibini alırken biz yoksullaşıyoruz, en varsıllarımız bile hayat standardından fedakarlık etmek zorunda kalıyor.
Tahıl tedarikindeki sorunların ve enerji fiyatlarındaki artışların daha derin bir krize yol açmayacağını, BM Genel Sekreteri’nin birkaç gün önce uyardığı, esmeye başladığını söylediği “açlık kasırgasının” çoğu ülkeyi önüne katıp sürüklemeyeceğini ne yazık ki kimse garanti edemez. Dünyanın en büyük buğday ithalatçısı olan Mısır, Ukrayna ve Rusya kaynakları kesilince halkını doyurmak için hangi olmayan tedarikçiyi bu ülkeler yerine ikame edebilir? Hadi etti diyelim artan fiyatı nasıl karşılar? Peki Somali ya da Yemen ne yapar? Silolarındaki buğdaylarıyla daha ne kadar idare edebilirler?
Cezayir gibi makarna cinsi işlenmiş tarım ürünlerinin ihracını kısıtlamak ödemeler dengesinde ve başka alanlarda sorunlar yaratmaz mı? Ya dünya ayçiçeği üretiminin yüzde 80’ini karşılayan bu bölgede savaş bitmezse, yağ fiyatlarındaki astronomik artışlar sürerse bunun sosyal ve siyasal sonuçları olmaz mı? İnsanlar kaderlerine razı olup otururlar mı? Savaş bizim değil ama neticelerine katlanalım, başımıza gelen felaketi metanetle karşılayalım diye mi düşünürler? Yoksa bu küresel çapta sorunlara, toplumsal türbülanslar dizisine mi yol açar?
***
Gördüğünüz gibi soru çok fakat cevapları yok. Üstelik bunlar sadece bir kaçı ve bir köşe yazısının sınırları içine sığabilenleri. Savaşın sürmesi halinde cevaplarını ve çözümlerini bilmesek de bunlardan çok daha fazlası karşımıza çıkacak. Ne savaşı çıkartanlar, ne de savaşı çıkartana yaptırım uygulayanlar bu tür sorun ve sonuçlarla ilgilenecek. Ukrayna ile dayanışma, Rusya’yı cezalandırma ve caydırma amacıyla atılan her yeni adım da yeni türev sorunların doğmasına, o adımları atanların zihinsel haritasında yer almayan yeni yeni kırılmaların oluşmasına yol açacak.
Çözüm tabii ki savaşın bir an önce bitmesinde. Fakat bitmesi halinde dahi eski normale geri dönülmesini, fiyatların düşmesini, tedarik zincirlerinin eskisi gibi işlemesini, Rusya’nın küresel ekonomik sisteme yeniden entegre edilmesini, kısacası dünyanın eskisi gibi olmasını beklemek gerçekçi değil. Rusya’nın açtığı kendisi açısından bile mantıksız savaş mantık ve konvansiyonel akıl sınırlarını zorlayan kaotik sonuçlar doğurmaya aday. Umarım biz bu süreci “iyi” yönetir, olabildiğince az zararla ve maksimum yararla atlatırız…