Pazar günü Ermenistan’da yapılan seçimlerde dünya siyaset sahnesinde pek yaşanmayan bir şey oldu, ülkesini sürüklediği savaşı kaybeden bir lider girdiği seçimi kazandı. Partisi oyların yaklaşık yüzde 54’ünü aldı ve 107 üyelik parlamentoya 71 milletvekili sokmayı başardı. Ana muhalefet seçimlerde hile yapıldığını söylese de Nikol Paşinyan önemli bir başarıya imza attı.
Ermenistan halkının önemli bir çoğunluğu da yenilgiyi, daha doğrusu Azerbaycan ile imzalanan ateşkes/barış anlaşmasını kabul etti. Başarısında seçmenlerin eski statükoya, bozuk ve pek çok anlamda çürümüş olan düzene geri dönmek istememesinin payı büyük. Guardian’ın ve başka yayın organlarının haberlerine yansıttıkları sokak röportajlarından bu gerçek açık bir şekilde ortaya çıkıyor.
Ancak seçimlerin bizim açımızdan asıl önemi Ermenistan halkının, dolayısıyla da siyasetinin yenilgiyi kabullenmesi, revizyonizm peşinde koşmayı siyasi öncelik olarak benimsememesinden kaynaklanıyor. Çoğunluk istikrar diyor, New York Times’ın ilgili haberinde vurguladığı gibi komşularıyla barışmaktan yana tavır koyuyor.
Bu tercih Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesine de katkıda bulunabilecek bir gelişme. Çünkü Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan çıkmak zorunda kalması, Türkiye’nin bu ülkeyle ilişkilerini normalleştirmek için koyduğu en önemli koşulun kalkması, yerine getirilmiş olması demek.
Türkiye Azerbaycan’a verdiği askeri, siyasi ve diplomatik destekle kendi ön koşulunu kendi yerine getirdi. Zaten bu yüzden de bölgeyi kapsayan, Ermenistan’ı içeren bir işbirliği platformu önerisinde bulundu, Ermenistan’a dostluk eli uzattı.
Ama bunu çok taraflı bir mekanizmaya bağladı. Bana öyle geliyor ki Türkiye teklifini bir adım daha ileri götürmeli, bu ülkeyle olan ilişkilerini normalleştirmeyi bir başka çok taraflı işbirliği platformuna endekslememeli.
Bölgesel işbirliği tabii ki önemli ama ikili ilişkiler daha önemli. Ayrıca Türkiye ile Ermenistan KEİ başta olmak üzere pek çok başka bölgesel örgüte birlikte üye. Hatta Ermenistan’ın İstanbul’da KEİ’ye akredide bir diplomatik temsilciliği bile var.
Bir de böylesi bir yapının oluşması için diğer müstakbel tarafların çıkarlarının da dengelenmesinin şart olduğunu unutmamakta yarar var. Nihayetinde Gürcistan, Rusya ve İran’dan söz ediyoruz.
İstenirse hukuken ve siyaseten rafa kaldırılmış olsa da iki ülke arasında 2009 yılında imzalanmış iki protokolden yola çıkılabilir. İlişkilerin normalleşmesi, sınır kapılarının açılması karşılığında adı farklı konsa dahi mesela bir tarihçiler komisyonu oluşturulabilir.
Belki doğrudan doğruya bu protokollerin hayata geçmesi için çaba harcanabilir. Ermenistan’a yönelik verilecek bir kaç yeni ve olumlu mesajla, New York veya Cenevre’de ilk arayışlar başlatılabilir.
Unutmayalım ki Ermenistan Türkiye için sadece iki küsur milyon nüfuslu, görece yoksul ve büyük ölçüde Rusya’ya bağımlı, dolayısıyla da etkileme imkanı kısıtlı bir ülke değil. Ermenistan aynı zamanda Amerika ve Fransa başta olmak üzere güçlü lobisiyle bu ülkelerle Türkiye’nin ilişkilerini zorlayan da bir ülke.
Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi Türkiye’nin AB ve ABD ile olan ilişkileri üstündeki önemli bir ipoteğin kalkmasına yardımcı olur. Soykırım iddiaları ve tazminat talepleri sürse de etkisi ilişkilerin güçlenmesiyle marjinalleşir.
Üstelik Ermenistan-Türkiye yakınlaşması Güney Kafkasya’daki Rusya ve İran ağırlığını da azaltır. Rusya ile olan özel ilişkiler ve hassas dengeler düşünüldüğünde Türkiye’nin hedefi bu bölgenin üyesi olduğu ittifaka katılımı olamaz.
Fakat Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin gelişmesi, sınır kapılarının açılması, karşılıklı ticaretin artması, diplomatik temsilciliklerin faaliyete geçmesi, hepsinden önemlisi de iki ülkeden ve muhtemelen üçüncü taraflardan uzmanların katılımıyla kurulacak bir komisyonda tarihin konuşulması bölgenin dinamiğini, dostluk-düşmanlık akslarını ciddi şekilde değiştirir. Yeni jeopolitik yakınlaşmaların ortaya çıkmasına yol açar.
Umarız Türkiye bu tarihi fırsatı kaçırmaz, Azerbaycan’ın da rıza ve desteğiyle Ermenistan’la kurulduğundan bu yana kopuk olan ilişkilerini farklı ve yeni bir düzeye çekmek için inisiyatifler geliştirir.
Gelinen aşamada Ermenistan ile konuşabilen bir Türkiye Azerbaycan için de en az savaşabilen bir Türkiye kadar önemli. Ermenistan bizim için, kendimizi yeniden tanımamız ve tanımlamamız için de seçimiyle, siyasi tercihiyle fırsatlar sunuyor.
Doğal olarak normalleşme zaman alacak, en az bizim kadar Ermeni tarafının da bunun anlamını idrak etmesi gerekecek. Ama bir yerden başlamak, bugünkü siyasi konjonktürün yarattığı fırsatları kaçırmamak bana öyle geliyor ki şart…