Bana kalırsa çıkmaz ama Amerika, İngiltere, Norveç, Hollanda ve son olarak da Almanya çıkabileceği kanaatinde olmalı ki vatandaşlarına Ukrayna’dan ayrılın çağrısında bulundu. Hatta dendiğine göre Amerika NATO müttefiklerine Rusya’nın nereden saldırabileceğini söyledi. Ukrayna kendini savunmak için çabalarını arttırdı. Rusya da boş durmadı, Ukrayna sınırındaki birliklerinin hazırlık durumunu yükseltti, Belarus’la kapsamlı bir tatbikat başlattı.
Yine de savaş çıkması, Rusya’nın askeri bir müdahaleyle Ukrayna topraklarından daha fazlasını ele geçirmeye çalışması mantıklı değil. Güç kullanma tehdidinde bulunarak müzakere ve diplomasiyle elde edebileceği bir şey için Rusya’nın güç kullanması gereksiz. Aracılar ve Normandiya Formatlı toplantılar vasıtasıyla nasılsa istediğini alacak, 2014’den bu yana edindiği kazanımlarını konsolide edecek. Niyeti daha fazla toprak olsaydı üniformalı askerleri yerine daha önce yaptığı gibi milislerini devreye sokardı.
Ayrıca gerçek niyetinin, asıl hedefinin ne olduğunu da defalarca açıkladı. Rusya Ukrayna üstünden Amerika ve NATO ile pazarlık ediyor, onlardan güvenlik endişelerini giderecek garantiler bekliyor. Notalaşma çoktan başladı, yakında Rusya gelen mesajlara cevabını verecek, sonra cevap sırası NATO ve ABD’ye gelecek. Tüm bunlar olurken Rusya’nın Ukrayna’ya girmesi, başlattığı pazarlığı kendi eliyle bitirmesi anlamsız. Putin ve Lavrov gibi iki strateji ustasının böylesi bir hata yapması imkansız.
Zaten İspanyol gazetesi El Pais’e sızan NATO ve ABD’nin Rusya taleplerine verdiği yazılı cevaplar da Rusya’nın çoğu talebini karşılar nitelikte. İngiltere’nin acemi Dışişleri Bakanı’nın Moskova ziyareti sırasında yaptığı tehditleri ve gafları içermiyor. Rusya’ya konuşalım ama bizim de koşullarımız var, sen de verdiğin sözlerde durmadın diyor. İçinde genişlememize ipotek koyamazsın gibi (NATO Cevabı, Mad: 8.2) kayıtlar olsa da çoğu farklı biçimlerde çözülebilir, aşılabilir mahiyette.
Krizin yan getirileri açısından bakıldığında da çatışma Rusya’nın çıkarlarına hizmet etmekten uzak. Ukrayna’ya girmek demek NATO içindeki gerilim bitmesi, NATO’nun Rusya karşısında yeni bir pozisyon alması, ABD’nin Avrupa üstündeki baskısını ve ağırlığını arttırması, AB’nin ABD’den bağımsız hareket edebilme olasılığının ortadan kalkması, AB içindeki tartışmanın bitmesi, üstelik de Rusya’ya karşı yaptırım uygulamak zorunda kalması demek.
Kısacası “savaş” çıkartacak olanın işine yaramaz. Sadece çıkabilecek savaştan, çıkma olasılığının varlığından yararlanabilir. İstediklerini müzakereyle elde edebilir, Çin ile daha yakın işbirliğine gidebilir, Amerika ile Avrupa en çok da Almanya ve Fransa arasına mesafe konmasını sağlayabilir. Savaş çıkartırsa belki Ukrayna’nın daha büyük bir kısmını kontrolü altına alabilir fakat diğer hedeflerinden hiç birine ulaşamaz. NATO ve AB’nin kendisi için tehdit olma olasılığını ortadan kaldıramaz.
Çatışma, daha doğrusu Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi yarasa yarasa Amerika’nın işine yarar, biraz da Boris Johnson’u içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarır. Rusya’nın hasım olduğu kadar saldırgan olduğu da ispatlanır, Avrupa ve Amerika birlikte pozisyon alır, Amerika Rusya’ya karşı yeni yaptırımlar devreye sokar, Almanya’nın ikinci Kuzey Akım hattından gaz almasını ve bizim gibi ülkelerin Rusya ile ticaret yapması imkansız hale getirir.
Derinleşecek krizden Amerika da dahil herkes zarar görür fakat en ağır faturayı Avrupa kıtası öder. AB zor kazanılmış önemli bir pazarı kaybeder, çok olasıdır ki krizin tırmanması gaz piyasasını da etkiler. Rus gazına ortalama yüzde 43 oranında bağımlı olan AB ciddi tedarik sorunları yaşar. Rus gazı devreden çıkarsa da enerji fiyatlandırmasında müthiş bir patlama olur, Amerika’nın kaya gazı, Körfez’in LNG’si farklı bir boyuta geçer.
Almanya ve Fransa’nın krizi sonlandırmak için çalışması boşuna değil. Umarım başarılı olurlar da dünya kaldırmakta zorlanacağı bir yükle karşı karşıya kalmaz. Biz de Amerika’nın yeni keyfi yaptırımlarından kurtuluruz, NATO ile Rusya arasında sıkışmayız, jeo-sismik sarsıntılardan etkilenmeyiz, zaten zor durumda olan ekonomimizin daha da zor duruma düştüğünü, ihracatımızın kısıtlandığını, enerji faturalarımızın daha da kabardığını görmeyiz.
Sorun Fransa Cumhurbaşkanı Macron’u bekleyen seçime ya da Almanya Başbakanı Scholz’un siyasi tercihlerine indirgenemeyecek kadar önemli. 1938 Münih analojisi de çözüm sağlamaktan uzak. Zamanın Birleşik Krallık Başbakanı Chamberlaine Hitler’e karşı direnseydi caydırıcı olup İkinci Dünya Savaşını önleyebilir miydi bilmiyoruz ama erkene almış olsaydı savaşın tıpkı bir yıl sonrasında olduğu gibi konvansiyonel silahlarla yapılacağına eminiz.
Oysa şimdi Ukrayna’ya verilecek herhangi bir etkin güvenlik garantisi nükleer savaş riskini, dünyanın yaşanabilir bir yer olmaktan çıkma tehdidini de beraberinde getiriyor. Yapılması gereken tehdit etmek değil müzakere etmek, Ukrayna’nın ve genel olarak Avrupa’nın güvenliği, geleceği, esenliği önemliyse Rusya ile konuşmak, ona beklentilerinin en azından bir kısımını karşılayacak öneriler sunmak, Avrupa güvenlik mimarisini yeniden inşa için samimi çaba harcamak.
Caydırıcılık tabii ki bu mimarinin ayrılmaz parçası olacak ancak silahsızlanma, güven yaratıcı önlemler geliştirme ve belli ki çok kutupluluk da yeni kurulacak sistemin olmazsa olmazları arasında bulunacak. Almanya ve Fransa’nın, tüm sorunlarına rağmen bence Türkiye’nin de NATO içinde Amerika’yı ikna etmeye, lisanı münasiple tırmanmanın onun çıkarlarına da hizmet etmeyeceğini anlatmaya çalışmasında yarar var.
Rusya bir çılgınlık yapıp da Ukrayna’ya saldırırsa ittifakın bütünlüğü sağlanır ama krizi bu şekilde yönetmeye devam ederse çatlaklar büyür, Amerikalı yetkililerin yaptığı mutat saldırı açıklamalarının siyasi değeri iyice yok olur. Rusya ve Çin daha çok yakınlaşır, Avrupa Amerika’dan daha fazla uzaklaşır. Amerika Avrupa’yı zorlayacak olursa da AB içindeki sorunlar büyür. Yani kriz ve krizin tırmanması sonunda Amerika’nın da işine yaramaz…