S-400 konusu şu anda ne Türkiye’nin ne de Amerika ve Rusya’nın gündeminde. Ancak etkisi olumlu ve olumsuz anlamda siyaset üstünde hissediliyor. Tepki ötesinde müeyyide içermesi nedeniyle Amerika ile olan ilişkilerde belirleyici unsurlardan biri olmayı sürdürüyor. Bir tarafı CAATSA’ya diğer tarafı da F-35 programından çıkartılmamıza dayanıyor. Rusya olan ilişkilerde ise Boğazlardan sonra muhtemelen en önemli kozlardan biri olarak elimizde bulunuyor.
Her ne kadar Kremlin’deki karar verme süreçlerine ilişkin veri çok yoksa da Türkiye’nin Suriye’den Libya’ya ve oradan da Kafkaslara harekat otonomisine sahip olmasının altında yatan nedenlerden birinin S-400 alımı ve Türkiye’nin bu sayede Amerika’dan “uzaklaştırılması” olduğunu söyleyebiliriz. Görünen o ki Türkiye riskli bir alışverişle Rusya’nın rızasını satın aldı ve aynı zamanda bu ülkeyle olan ticaretinin kanallarını açtı.
***
Uçak krizinden sonra ilişkilerin normalleşmesini sağlayacak başka bir mecra bulunabilir miydi kestirebilmek güç. Ama daha rasyonel hareket edilebileceği, Rusya ve Amerika ile olan çıkarların eş zamanlı olarak dengelenebileceği kesin. Muhtemelen ileriki yıllarda ortaya çıkacak bilgilerle Türkiye’nin böylesi bir kararı neden verdiğini, hangi saiklerle hareket ettiğini, alternatifleri değerlendirip değerlendirmediğini öğrenebileceğiz.
Şu ana kadar yapılan açıklamalar S-400’lere, daha doğrusu uzun menzilli bir hava savunma sistemine ihtiyacımız olduğu ve bunu Amerika’dan almak istediğimiz halde verilmediği yönünde. Ki ikisi de doğru. Türkiye’nin gerçekten de bir hava savunma sistemine ihtiyacı vardı, gerçekten de müzakere edilmesine rağmen Patriot’ları alabilmesi mümkün olmamıştı. Ama belli ki S-400 alımının sonuçlarının ne olacağı da düşünülmemiş ve kestirilmemişti.
Umarım böylesi bir alımın hem siyasi hem de teknik açıdan ne denli isabetli olduğu zaman içinde daha iyi değerlendirilir, S-400’lerin Türkiye’nin hava savunma mimarisi içinde yeri olup olmadığı daha iyi anlaşılır. Tartışma da S-400’lerin Rusya’ya, Rus yapısı silah sistemlerine karşı kullanılamayacağı, dolayısıyla da depoda çürüyeceği tarzı argümanların ve ABD anlatısının ötesine taşınır.
Çünkü konunun uzmanlarının yazdıklarına bakıldığında bu silah sistemlerinin hiç de öyle kolayca kenara konacak, ihtiyaç olması, tehdit hissedilmesi halinde depoda çürümeye terk edilecek sistemler olmadığı görülüyor. Mesela önce Asia Times’da, sonra da National Interest’te 2019’da yayınlanan yazısında Stephen Bryen S-400’lerin seyir füzeleri de dahil olmak üzere pek çok uçan hedefe karşı etkin bir şekilde kullanılabileceğini vurguluyor.
Bryen’a göre S-400’ler aynı anda birden çok menzile sahip takip füzesini ateşleyebilen gerçek bir “oyun bozan”. Dört farklı füze tipini destekleyen sistem 40 kilometreden 400 kilometreye kadar menzilleri etkin kontrolü altına alabiliyor. Patriot’ların 96 kilometrelik menzilleri düşünüldüğünde savunmada ciddi fark yaratabiliyor. Üstelik hızı da çok yüksek. 9M96E2 model füzeleri saniyede 5 bin metre hıza, yani Mach 15’e ulaşabiliyor.
Diğer yandan özelde S-400’lerin, genelde Rus hava savunma sistemlerinin etkili olmadığını, Türkiye ve İsrail’in Suriye hava sahasını onlara rağmen pek çok kez ihlal ettiğini ve seçtiği hedefleri minimum zayiatla vurduğunu söyleyen uzmanlar, araştırmacılar da mevcut. Onlara göre İHA’lar ve seyir füzeleri bu tür silah sistemlerinin etkinliğini büyük ölçüde sınırlandırıyor, kitlesel saldırılar karşısında çaresiz kalmalarına yol açıyor.
Fakat tüm eleştirilere rağmen aralarında Çin, Hindistan ve hatta Suudi Arabistan’ın da bulunduğu pek çok ülke bu silah sistemlerinden satın almak istiyor ve alıyor. Ayrıca hiçbir silah sisteminin etkinliğinin yüzde yüz seviyesine ulaşamayacağı, ok ve yaya karşı kalkan kullanılmasında olduğu gibi tarih boyunca geliştirilen silah sistemlerine karşı etkisini kısıtlayacak başka bir sistemin, mantık ve uygulamanın ortaya çıktığı biliniyor.
***
Benim önerim S-400 alımı siyasi açıdan hatalı bir karar dahi olsa bundan sonra onlardan hem siyasi, hem de askeri-teknik olarak en iyi nasıl yararlanacağımızı düşünmemiz, tartışmamız yönünde. Alımındaki hataların tekrarlanmaması için şimdiki iktidarın da onlardan sonra geleceklerin de önyargılardan ve baskılardan arındırılmış bir şekilde bu konuya eğilmesi gerekiyor.
Bizlerin de sanırım “S-400 sorununu” farklı boyutlarıyla görmemizde, Amerika’nın geliştirdiği söylemin derinliğine inmemizde yarar var. Unutmayalım ki Rus silah sistemlerine sahip olan tek NATO ülkesi biz değiliz. Ayrıca ne CAATSA yasası herkese uygulanıyor, ne de F-35’lerin S-400’lere karşı nasıl olup da bu denli korunmasız imal edilebildiği açıklanıyor. Kaldı ki NATO’nun da S-400 teferruatından çok daha önemli sorunları var…