Cuma günü Rusya Federasyonu Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergei Ryabkov diplomatların, genel olarak diplomasinin pek alışık olmadığı bir açıklama yaptı, ABD ve NATO ile ülkesi arasındaki sorunların aşılması için bir antlaşma, bir de anlaşma taslağı hazırladıklarını dünyaya duyurdu. Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ise müzakereye açığız deyip kendi beklentilerine atıfta bulundu.
Konu hakkında konuşan uzmanların çoğu Rusya’nın uzlaşma tekliflerini inandırıcı bulmadıklarını, zaman kazanmaya çalıştığını ya da kamu diplomasisi yaptığını söyledi. Açıklamanın Putin veya Lavrov tarafından yapılmamış olmasının anlamına değinenler de oldu. Ama hemen hiç kimse Rusya’nın bazı taleplerinin makul olabileceğini kabullenmedi. Umarım bunlar bundan sonra konuşulur, tartışılır ve Rusya ile uzlaşmanın yolları aranır.
Çünkü NATO ve Rusya ciddi bir krizin eşiğinde. Ukrayna sınırına yığılan 100 binden fazla asker iki tarafı karşı karşıya getirme potansiyeli taşıyor. Karadeniz ve Baltık’ta gerilim sürekli artıyor. Taraflar kriz tırmandırarak pazarlık etme imkanının sonuna geldi. Ne AB’nin ne de ABD’nin Rusya’ya karşı uygulamaya koyacağı yaptırımların caydırıcı olması mümkün. Yanlışlıkla dokunulan bir tetik kimsenin istemediği bir savaşı başlatabilir.
Kaldı ki Rusya’nın iki taslağında önerdiği çoğu şey de kabul edilemez değil. Statükoyu dondurmaya yönelik talepleri makul. Bir tür etki alanları paylaşımından ve kendi güvenliğine tehdit olarak gördüğü NATO genişlemesini durdurulmasından söz ediyor. Ukrayna ve belli ki Gürcistan NATO üyesi yapılmasın, 2008 Bükreş Zirvesi’ndeki üyelik çağrısı unutulsun, mutabakata varacağımız coğrafyaların dışında tugay seviyesinden büyük tatbikatlar yapılmasın diyor.
Statükoyu değiştirmeye, Soğuk Savaş’tan bu yana var olan güç dengesini kendi lehine çevirmeye yönelik önerileriyse tartışmalı, kabulü zor olan talepler. Bunların başında da ABD ile imzalamak istediği antlaşmanın yedinci maddesindeki Amerika’nın başka ülkelerde konuşlandırdığı nükleer silahlarını geri çekme önerisi geliyor. Bizim açımızdan okunduğunda da Rusya Amerika’ya İncirlikte konuşlu nükleer silahlarınızı alıp evinize götürün diyor.
NATO’dan da talepleri var ve muhtemelen bunları pazarlık edebilmek için dillendiriyor. Ayrıca bir tür silahsızlanma antlaşmasından söz ediyor fakat detaylarına girmiyor. Hem de Rus diplomasisinin bu tür antlaşmaların imzalanabilmesi için uzun müzakerelerin gerekli olduğunu, indirimin karşılıklı olmaması halinde kabul edilmeyeceğini, kontrol ve doğrulama mekanizmalarının kurulmasının şart olduğunu bilmesine rağmen.
Bana öyle geliyor ki istedikleri bir, daha doğrusu iki anlaşmadan ziyade bir deklarasyon, hatta belki de bir tür anlayış birliği, üstü kapalı bir uzlaşma. Ukrayna krizini sonlandıralım, daha fazla kriz yaşamayalım ama buna karşılık siz de bizim istediklerimizden bazılarını kabul edin anlamına gelecek şeyler. Beklentileri büyük olasılıkla Washington ve Brüksel’den gelecek, temel çıkarlarını dikkate alacak açıklamalar.
NATO’nun belli başlı üyelerinden gelebilecek birkaç “olumlu” reaksiyon dahi onları büyük ölçüde tatmin edecek, istediğimizi aldık diyerek Ukrayna sınırlarındaki askerlerini geri çekmeye sevk edecek. Her şey açık açık konuşulmasa bile Rusya’ya NATO’nun daha fazla genişlemeyeceği, daha fazla gücün eski Sovyet coğrafyasındaki ülkelere kaydırılmayacağını söylenebilir. NATO-Rusya, Amerika-Rusya diyalog kanalları bu amaç için kullanılabilir.
Yeter ki Rusya’nın yaptığı bu garip, alışılmadık fakat tarihi çağrısı bir zayıflık belirtisi olarak görülmesin ya da Amerika’nın iç siyasetinin veya askeri endüstrisinin çıkarlarına kurban edilmesin. Pek çok maddesinin aslında var olan uluslararası bağıtlara ve sorumluluklara referans verdiği unutulmasın. Rusya’nın hazırladığı taslak metinde NATO tarafından kurulan NATO-Rusya Konseyi’ne çağrıda bulunduğu dikkate alınsın.
İstenirse bu çağrının bazı maddeleri açıkça kabul edilmeden de hayata geçirilebilir. Mesela NATO için önerilen taslağın altıncı maddesindeki genişlememe talebi zaten genişlemeyeceği için ara formüller bulunarak, malumun ilanı sağlanarak kabul edilebilir. İttifakın bir üyesinin muhalefetinin genişlemeyi durdurabileceği hatırlatılabilir. Daha da iyisi NATO içi tartışmalar basına sızdırılabilir.
Yedinci maddedeki ortak tatbikatlar düzenlememe çağrısı Ukrayna ve Güney Kafkasya ile sınırlanabilir. Üyelerin düzenleyecekleri ortak tatbikatlara sayısal sınırlamalar getirilebilir. Tüm bu tartışmalar da AGİT bünyesine taşınarak, uzun erimli bir uzlaşmanın, belki 1975’de imzalanan Helsinki Nihai Senedi’ne benzer bir deklarasyonun parçasına haline getirilebilir, getirilmesi gerektiği açıklanabilir.
Sonuç alınır mı bilinmez fakat en azından Rusya’nın uzlaşma, statükoyu dondurma talebi havada bırakılmaz. Ukrayna krizinin kontrol edilemez boyutlara ulaşması, dünyanın hiç gereksiz bir nükleer savaşa sürüklenmesi riski azaltılmış olur. NATO’nun, özellikle de ABD’nin kendilerine önerilen taslak metinin giriş kısmında bahsi geçen 1994 Güvenliğin Siyasi-Askeri Yönlerine ilişkin Davranış Kodu’na atıfta bulunması bile belki bir başlangıç sayılabilir.
Keşke Türkiye bunca sorunla uğraşmasaydı, etkisi ve ağırlığı tartışmalı olmasaydı da kendisini doğrudan ilgilendiren bu konuda aktif rol oynayabilseydi. Ama ne yazık ki, siyasi tercihleri sonucunda hukukun üstünlüğünden ekonominin çöküşüne kadar pek çok sorunla eş zamanlı uğraşmak zorunda. Amerika’yla da, Rusya’yla da ciddi sorunları var. ABD’nin Yunanistan’a orantısız desteği kendi başına bir gösterge.
Bu şartlar altında arabuluculuk yapmamız, kolaylaştırıcılık rolü oynamamız kolay değil. Yine de gelişmeleri takip edip çıkarlarımız aleyhine sonuçlanmaması için özen gösterebiliriz. Üyesi olduğumuz ittifakta makulün sesi olabiliriz. İki tarafın uzlaşmasını, yakınlaşmasını destekleyebiliriz. NATO tarafından müzakereye açık bir pozisyonun benimsenip sürdürülmesinde rol oynayabiliriz. Ki sanıyorum oynuyoruz da. İyi, huzurlu, krizsiz, çatışmasız bir Pazar günü dileğiyle…