Rusya 17 Aralık tarihinde Dışişleri Bakanlığı’nın web sayfasına koyduğu iki taslağa istinaden NATO ve Amerika’yı hem birlikte hem de ayrı ayrı uzlaşmaya davet etmiş, Ukrayna sınırına yığdığı 100 bin civarındaki askerini çekmesini NATO’nun daha fazla genişlememesine, yeni ülkelere ve bazı bölgelere silah ve asker sokmamasına bağlamıştı. Daha sonra bu metinler bulundukları yerden kaldırılsa da etkisin hissettirmiş, en azından NATO Rusya ile görüşmek istediğini açıklamıştı.
Görünen o ki, NATO-Rusya görüşmesi 12 Ocak’a gerçekleşecek ama çok büyük bir olasılıkla ortaya bir mutabakat çıkmayacak. NATO doğal olarak Rusya’nın taslağında yer alan koşulları kabul etmek istemeyecek, ayrıca istese bile karşı koşullar öne sürecek. Ancak müzakereler başlamış, iki taraf güç kullanmak yerine diplomasiye zemin ve zaman tanımayı seçmiş olacak. Rusya da zaten ille de benim koşullarımı kabul edin diye bastırmayacak.
Çünkü onların da çok iyi bildiği gibi taslaklarındaki her madde uzun müzakereleri ve teknik görüşmeleri gerekli kılıyor. Benzeri Amerika’ya önerdikleri antlaşma taslağı için de geçerli. Uluslararası barış ve güvenlik korunacaksa iyi niyet ve siyasi irade kadar şeffaflık ve teknik müzakere de şart. Orta menzilli füzelerden bahsediliyorsa cinslerinin tanımlanması, Rusya’nın son yıllarda gerçekleştirdiği teknolojik atılımın da dikkate alınması gerekiyor.
Bu konularda yapılmış, taraflara yol gösterici mahiyette pek çok çalışma var. Pranay Vaddi, Thomas McDonald, James Acton’un ünlü ve etkili düşünce kuruluşu Carnegie için kaleme aldıkları aşağıda linki verilen rapor bunlardan biri. Yazarlar Nükleer Silahların Kontrolünü Yeniden Düşünmek (Reimagining Nuclear Arms Control: A Comprehensive Approach) adını verdikleri raporlarında taraflara bir yol haritası dahi çıkartmışlar.
Konuya hakim olmayan okuyuculara da sorunun ne kadar kapsamlı ve çetrefilli olduğunu göstermişler. Onların önerileri START gibi varlığını halen koruyan rejimlerden başlayarak nükleer silahların kısıtlanması için çaba harcamak, bu sırada da karşılık korku ve kuşkuları ortadan kaldıracak adımlar atmak. Aynı zamanda yanlış anlaşılmadan çıkabilecek krizleri, savaşları da engellemek.
Denizaltılardan atılan füzeler için de, komuta-kontrol ve iletişim sistemlerinin konvansiyonel silahlarla hedef alınmasının doğuracağı sonuçlar için de, İran’dan gelebilecek tehdidi bertaraf etmek gerekçesiyle Avrupa’ya yerleştirilecek Aegis sistemleri için de tavsiyeleri var. Üstelik çalışmalarını sadece ABD-Rusya ile sınırlamamışlar, Çin’in imkan ve endişelerini de kurdukları denklemlerin içine katmışlar.
Haziran ayında armscontrol.org’da yayınlanan, 2002 yılında Amerika tarafından öldürülen ABM Antlaşması’nın diriltilmesini, yeni koşullara uygun şekilde müzakere edilmesini tavsiye eden Darly Kimball, Kimgston Reif imzalı brifing notu da dikkate almasında fayda olan bir başka yazı. Burada yazarlar Bush Yönetiminin ABM’den çıkarak hata yaptığı, Rusya’ya karşı üstünlük sağlayamadığı gibi İran tehdidini önlemekte de yetersiz kaldığı söylüyor.
Onların tavsiyesi 1972 yılında imzalanan, 1974 protokolüyle koruma alanı azaltılıp, kapsama alanı genişletilen, iki tarafı da birbirinin yapacağı nükleer saldırıya açık bırakarak dehşet dengesini koruyan, dolayısıyla nükleer silahların vuruş, etkinlik, verimlilik oranlarını arttırmayı anlamsız hale getiren ABM antlaşmasının hayata yeniden geçirilmesi. Güvenliğin de karşılıklı zafiyet üstünden sağlanması.
Soğuk Savaş’ın kendine özgü koşullarında ve Sovyetler Birliği’nin tek hasım olarak görüldüğü bir dünyada anlamı olan bu anlayış yeniden diriltilebilir mi doğrusu emin değilim. Bana tüm detaylarını aktaramadığım Carnegie raporu sanki daha makul ve uygulanabilir gibi geldi. Umarım sorunun doğrudan taraflarına da öyle gelir ya da kendilerinin bulacağı bir formüle göre uzlaşmaya varırlar ve nükleer silahlar hiç olmazsa askeri-siyasi cazibesini yitirir.
Bunun da önkoşulu sanıyorum Ukrayna kaynaklı tansiyonun düşmesi, yani statükonun dondurulması, tarafların stratejik mevzilerden daha ileri gitmemesini garanti altına alacak bir rejimin, anlayışın kurgulanması. Belli ki, Rusya için Ukrayna sadece Ukrayna demek değil, stratejilerinin, beklentilerinin, çıkarlarının başlangıç noktası. Onlar pazarlık etmek istiyor, Amerika da, NATO da pazarlığa neyse ki hazır bekliyor.
Bence yaşadığı tüm sorunlara rağmen Türkiye de bu pazarlığa zemin hazırlamalı. Bazen kolaylaştırıcılıkla, en çok da teknik bilgi ve birikimle, “akademik” mahiyetli egzersizlerden sonuç çıkartarak ve tabii ki uzun erimli düşünerek. Bir de bu tür sorunların çözümünün yaratacağı rejimlerden, anlayışlardan kendi güvenliğinin de etkilenebileceğini dikkate alarak. İyi, mutlu ve olabildiğince huzurlu bir yıl dileğiyle…
Söz konusu rapor için: https://carnegieendowment.org/files/Acton_et_al_ReImagining_Arms_Control_fnl_1.pdf