Geçtiğimiz hafta da Pile, orada yaşayan Türklerin KKTC’ye ulaşımlarının kolaylaştırılması için yapılması planlanan yol yüzünden Barış Gücü unsurlarıyla KKTC yönetimi arasında gerginliğe ve sürtüşmeye neden oldu. Dozerler engellendi, itiş kakış yaşandı. BM biz haklıyız dedi, AB tabii ki Rum tarafının yanında yer aldı. KKTC ve Türkiye ise kendilerinin haklı olduğunu savundu. Bu konu uzun süredir gündemdeydi dedi.
Görünen o ki KKTC yönetimi ve muhtemelen Türkiye statükoyu sarsmaya, Pile üstünde uluslarası topluma mesajlar iletmeye çalışıyor. İletilmeye çalışılan ilk mesaj 4 Mart 1964’de kabul edilen ve BM Barış Gücü’nün adaya konuşlanmasını sağlayan 186 sayılı kararının özellikle dördüncü paragrafında ifadesini bulan, GKRY’nin adanın tümü üstündeki egemenlik iddiasına zemin hazırlayan anlayışın artık kabul edilmeyeceği.
Yıllardır tekrarlanan fakat Güvenlik Konseyi tarafından ciddiye alınmayan bu talep fiili tedbirlerle hatırlatılıyor, sizi meşru görmemizi istiyorsanız konuşlanmak için bir sonraki uzatmada bizden de izin alın deniyor. Ki 1964’den bu yana yaşananlara baktığınızda bunun haklı bir talep olmadığını söylemek imkansız. O zaman bile tartışmalı olan, yürürlükteki anayasaya atfen alınan, meşru yönetim diye fiili olanı kabul eden bu karar günümüzde çok daha tartışmalı.
1964’de iki tarafın 1959-1960 düzeni temelinde yeniden birleşebileceğine dayanan umut 2023’de hiç kalmadı, ada fiilen ve aslında hukuken yıllar önce bölündü. Eski anayasa bazında değil yeni bir hukuki metin çerçevesinde yeniden birleştirilmeye çalışılması, en kapsamlısının da 2004 yılında referanduma sunulması bu çifte bölünmüşlüğün varlığının en büyük göstergesi. Çözüm olacaksa belli ki ilhakla, eski statükonun ihyasıyla olmayacak.
Ayrıca Türk tarafı ve Türkiye müzakereye başlama koşulu olarak egemen eşitliğin tanınmasını talep ederken 186 sayılı kararın dayatmasını kabullenmesi de mantıken zor. Tüm bu nedenlerle uluslararası toplum adına hareket edenlerin, adada bir çözüm olmasını, Akdeniz’de yeni krizlerin çıkmamasını arzu edenlerin Pile’yi sadece Pile olarak okumamasında yarar var. Yol konusu bir şekilde çözülür ama egemenlik tartışması bitmez.
Burada asıl sorun egemenlik sorunudur, statüko korunacaksa ancak anlayışın değişmesi, günümüz koşullarına uyarlanmasıyla korunur. 1964’ün mantığıyla 2023’ün sorunlarını yönetemezsiniz. O zamandan bu yana hiç bir şey değişmemiş gibi davranamazsınız. Bugün Pile aşılır, yarın başka bir sorun çıkar. Hukuken tanımasanız dahi adanın kuzeyini etkin bir şekilde kontrol eden, devlet olmanın tüm koşullarına sahip olan bir yapının varlığını görmezden gelemezsiniz.
Bununla bağlantılı olarak Pile geriliminin aktardığı ikinci mesajsa Kıbrıs sorununun bir an önce çözümünün şart olduğu, donmuş sorunların donmuşluğuna güvenilemeyeceğidir. İki toplumlu, iki kesimli bir federasyon düşüncesi 1977’den bu yana hayata geçirilemediğine göre artık yeni yöntemlerin denenmesinin zamanının geldiğidir. Bu ille de iki devletli çözüm olmayabilir, iki devletin entegrasyonuyla da bir çözüm bulunabilir.
Unutmayalım ki Kıbrıs, hemen her ülke gibi, içinde insanların yaşadığı, siyasetlerin yapıldığı, zamanın hiç bir anlamda durmadığı bir yerdir. Türev sorun üretebilme kapasitesi de sınırsızdır. Statükonun 1964 ya da 1974’de dondurulması imkansızdır. Ne Maraş sonsuza değin insansız kalabilir ne deniz yetki alanları tek taraflı tasarruflarla belirlenebilir. Ne de Pile sorununa bitti gözüyle bakılabilir.
Doğu Akdeniz’in istikrarı için yeni yöntemlerin denenmesinin zamanı gelmiştir. Bir futbol sahası ya da bugünden öngörülemeyen herhangi bir sorun yarın iki toplum arasında Türkiye ve Yunanistan’ı da içine çekebilecek bir çatışmaya yol açabilir. Umudum Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Mitsotakis arasında yakalanan siyasi ivmenin Kıbrıs sorununun çözümüne katkıda bulunması, Pile’nin de taşıdığı mesajlarla bu çözüme yardımcı olmasıdır…