Siyasetin özü rekabete ve eleştiriye dayanır. İktidara gelmek isteyen de iktidar da kalmak isteyen de rakibini eleştirir, varsa hatalarını ortaya koyar, yoksa da hata yaratır. Ne kadar sorunlu olursa olsun demokrasilerde hedef seçmen kitlesini etkilemek, kendisine ve partisine oy vermelerini, iktidara taşımalarını sağlamaktır. Bunun için mümkünse beklentilerden yararlanılır, değilse beklenti inşa edilir. Toplumsal fay hatları, sınıf farkları, etnik ve dini gruplaşmalar da siyasetin üstünde sörf yapabileceği dalgalanmaları sağlar.
Genel kabul gören yaklaşım siyasetçinin hitap ettiği kitleyle, onun çıkar ve beklentileriyle arasındaki bağı kopartmaması, hatta her gün yeniden kurması ve kurgulaması gereğidir. Dünyanın hemen her yerinde başarılı olan, yani seçilmeyi başaran siyasiler bu basit gerçeği görenlerdir. Kimileri onları popülist diyerek hafife alsa da sonuç değişmez, seçimleri kazananlar beklentileri iyi okuyanlar olur. Muhalefette olanlar bazen iktidar yıpranmasından, bazen dünya konjonktüründeki değişimlerden, bazen iktisat politikalarının yönetiminin yarattığı sorunlardan, yani hatalardan da yararlanır.
Ama genel kural yine de değişmez. Muhalefetin iktidara gelmesi için yapması gereken beklenti okumaktır. Eleştiri adına her yapılan eleştirilirse, mesela Türkiye’deki gibi toplu konut inisiyatifi yerden yere vurulursa ya da KPSS sınavlarına gireceklere bizim iktidara gelmemizi bekleyin, şimdi girmeyin denirse, diyen seçmen kitlesiyle kendisi ve partisi arasındaki bağın zayıflamasına yol açar. Milyonlarcasının kirasını ödemekte zorlandığı bir ülkede insanlar sizin eleştirinizin haklı olup olmadığını değil kendi geleceklerinin ne olacağını düşünürler.
Olasıdır ki kendilerine önemli bir fırsat sağlayacak böylesi bir teşebbüsün sizin iktidara gelmeniz halinde akamete uğrayacağından endişe ederler. Benzeri KPSS sınavları çıkışı için de geçerli olabilir. Sizi hayatın gerçeklerinden, onların beklentilerinden kopuk olmakla suçlayabilirler. Biz geçim derdindeyken, çocuklarımız iş bulsun diye bakarken bunlar seçim derdinde diye düşünebilirler. Bir ya da birkaç yıl işsiz kalmayı talep etmenin siyaset ve hayallerindeki ülkeyi kurmak için bile çok büyük bir lüks ve külfet olduğuna inanabilirler.
Muhalefet iktidarın “iyi yaptıklarını”, seçmenin, halkın beklentilerini karşılamasını eleştiremez, daha doğrusu eleştirmemelidir. Geç kaldığı tabii ki söylenebilir, yapılanın daha iyi nasıl yapılacağı anlatılır, iktidara gelindiği anda şimdi konut sahibi olmak için başvuranların haklarının ne şekilde korunacağı ve geliştirileceği vurgulanır. Fakat yapılanın yapılmaması, olumlunun olumsuzlanması üstünden doğrudan veya dolaylı siyaset yapılamaz, yapılırsa başarı şansı olmaz. O zaman umut sadece hataya bağlanır, siyasi inisiyatif üstünlüğü icraat yetkisini elinde bulunduran iktidara bırakılır.
Ayrıca seçmen tercihleri açısından tali öneme sahip olmakla birlikte iktidara talip olanların da iktidar kadar dış ve güvenlik politikasının olması, tutarlı ve ilkeli davranması şarttır. Çünkü slogan siyaseti ikame etmez. İktidar değişince dünyanın değişmeyeceği de anlaşılmak ve anlatılmak zorundadır. Türkiye’nin temel çıkarlarının nasıl korunacağı, iktidarın yapmadığı neyin yapılacağı müstakbel seçmene ve eş zamanlı olarak da dünyaya aktarılmalıdır. Geçmişin hataları üstünden şimdi yapılanların eleştirilmesi seçmen nezdinde yeterli olmayabilir.
Toplumsal hafıza tarihselden çok anlıktır. Tarih zihinlerde ancak mitler, büyük anlatılar olarak yer eder. Orada geçmişin tekil hatalarına fazla yer yoktur. İnsanlar en çok içinde yaşadıkları anı bilir ve hatırlar. Oyunu da, siyasi rızasını da günün koşulları, o an var olan beklentileri üstünden verir. Kaldı ki siyasetin geçmişin hatalarıyla inşa edilmesi safları sıklaştırsa dahi genişletmez, iktidarın devrine yardımcı olacak çoğunluğa ulaşılmasını büyük olasılıkla sağlamaz.
İlişkiler normalleşirken, diyelim ki İsrail’le karşılıklı büyükelçiler atanırken, üstelik de zamanında normal olmayan durumdan şikayet edilmişken, iktidarı geçmişteki sözleriyle eleştirmek, siyasetin eksenine geçmişin hata olan “doğrularına” oturtmak, bugünü o güne bakarak yargılamak, şimdi atılan bir adımın atılmaması gerektiğini aracıları vasıtasıyla bile olsa ima etmek bence iktidardan çok bir bütün olarak muhalefeti yorar. Türkiye’nin o kadar çok sorunu varken çözülenlere odaklanmak siyasi enerji kaybına yol açar…