Görünen o ki ABD Başkanı Donald Trump ile Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti lideri Kim Jong-un her şeye rağmen 12 Haziran’da Singapur’da buluşacak. Hazırlık için bir ekibin iki Kore’yi ayıran ara bölgede, bir diğer ekibin de Singapur’da bir araya geldiği söyleniyor. Kuzey Koreli yetkililerin de Washington gittiği biliniyor. Ayrıca Trump’ın, Singapur buluşması öncesinde Japonya Başbakanı Abe ile de görüşeceği söyleniyor.
Ama Abe kaygılı, Trump’ın Kuzey Kore ile sadece kendi çıkarlarını ve güvenliğini korumak için pazarlık edeceğinden endişe ediyor. Uzun menzilli füzeleri konuşup, Japonya’ya ulaşabilecek menzildekileri bırakabileceğini düşünüyor. Diğer yandan kimse artık Kuzey Kore’nin elindeki nükleer silahları konuşmuyor. Gündemdeki sorun bu silahları taşıyabilecek araçları sınırlamak, ABD’yi, Güney Kore’yi ve Japonya’yı tehdit eder hale gelmemesini sağlamak.
Zaten buluşmanın önkoşulu nükleer silahsızlanma olsaydı, hiç gerçekleşmeyebilirdi. Hazırlıklara da başlanmazdı. Belli ki buluşma gerçekleşecek ve silahlardan çok onu taşıyacak vasıtalar üstünde konuşulacak. Kuzey Kore daha fazla nükleer deneme yapmama garantisi verecek, balistik füzelerini tartışacak, bunun karşılığında ABD’den normalleşme ve yaptırımların kaldırılmasını bekleyecek.
Yasaklama çabası da yerini caydırıcılığa bırakacak. Bu da zımni bile olsa Kuzey Kore’nin nükleer statüsünün teyidi anlamına gelecek. Nükleer silahlar meselesi muhtemelen ileride bulunacak kapsamlı çözüme endekslenecek. Yapıcı muğlaklıkla Kore sorunu yönetilebilir, çözülebilir kıvama getirilecek. Bu çözüm de birleşme değil, iki Kore’nin barış içinde bir arada yaşaması olacak.
***
Ancak Singapur müzakerelerinin başarıya ulaşması halinde de, başarısız olması durumunda da nükleer silahların yayılmasını önlemek için 1968’de imzalanan ve 1970’de yürürlüğe giren NPT rejiminin çökmesi olasılığı çok güçlü. Çünkü her şeyden önce çözümün de çözümsüzlüğün de Japonya’da tepki doğurmaması, Japonya’nın kendi caydırıcı nükleer gücünü elde etmek için çalışmaması imkansıza yakın.
Konuyu takip edenlerin bildiği gibi Japonya daha yıllar önce 6 binden fazla nükleer başlığa yetecek miktarda uranyumu zenginleştirmişti. Kore sorununun krize dönüştüğü zamanlarda da nükleer silah edinme tartışmaları alevlenmişti. 2012 yılında Sankei Shimbun gazetesinin 2873 kişiye sorarak gerçekleştirdiği kamuoyu yoklaması Japonların yüzde 85 oranında nükleer silahlanmaya sıcak baktığını ortaya koymuştu.
Aynı araştırmada çıkan bir başka sonuçsa Japonların yüzde 78’nin güvenliklerinin ABD’ye emanet edemeyecekleri görüşünde olduğuydu. Bu eğilimin yakın zamanda değiştiğine dair hiçbir emare yok. Tam tersine Japonya’yı takip eden uzmanlar nükleerleşme eğiliminin milliyetçilik ve popülizmle daha da güçlendiği kanaatinde. Kaldı ki Japonya 20 Haziran 2012’de yaptığı Anayasa değişikliğiyle nükleer silah edinmenin hukuki zeminini de hazırladı.
***
Japonya zihnen de, hukuken de, siyaseten de nükleer silahlanmayı bekliyor. Hiroşima sendromu aşıldı. Tokyo’nun tek eksiği sağlam bir gerekçe. Bu gerekçe de muhtemelen Kuzey Kore’nin nükleer silahlanmasına bulunan ya da bulunamayan çözüm olacak. Sorunun seyri Japonya’nın nükleer silahların yayılmasını önleyen NPT rejiminden çıkmasına, sonra da rejimin çökmesine yol açacak.
Japonya nükleer silah edinirse bölgenin diğer ülkelerinin, mesela Avusturalya’nın edinmemesini beklemek gerçekçi olmaz. Avusturalya uzun süredir bu konuyu tartışmakta, hatta bazı gazetelere göre gizli bir silahlanma programını yürütmekte. Benzeri Güney Kore için de geçerli. Seul’ün nükleer silahlanma için yeterli teknik altyapısı ve siyasi motivasyonu mevcut.
Bu üç ülkenin nükleer silah edinmesinin NTP rejiminin çökmesine, nükleer silah sahibi olmanın “meşru” hale gelmesine, Avrupa’nın bildiğimiz Avrupa olmaktan çıkmasına, Almanya’nın nükleer silah elde etmek için çalışmasına, 2015 mutabakatı Trump’a rağmen korunabilse dahi İran’ın nükleer silah edinmesine, Suudi Arabistan ve Mısır’ın da aynı şekilde davranmasına yol açmaması mucize olur…