Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki heyetin NATO zirvesi vesilesiyle Brüksel’e gitmesi; AB ve AB’nin belli başlı ülkeleriyle Türkiye arasında zaten var olan ama 15 Temmuz darbe teşebbüsü ertesinde derinleşen, referandum sürecinde ise pekişen sorunların aşılması için bir fırsat penceresi yarattı. Cumhurbaşkanı’nın dönüş yolunda yaptığı açıklamadan görüşmelerin iyi geçtiği, sorunların aşılması için bir takvim üstünde mutabakata varıldığı anlaşılıyor.
Belli ki ne Türk tarafı ne de AB ilişkileri kopartmak, işbirliğini bitirmek istiyor. Umarız her iki tarafta da var olan bu irade Türkiye’nin siyaseti, ekonomisi ve hukuk sistemi üstünde olumlu etkiler doğurur. Özellikle de insan hakları alanındaki sorunların aşılmasına, çözülmesine yardımcı olur. Yine umarız ki AB ülkeleri de yaşadıkları bu krizin neticesinde Türkiye’yi kaybetmenin bedelinin ağır olacağını görmüşlerdir. Bundan sonra Türkiye’ye karşı daha samimi davranırlar.
***
Ancak yazının konusu AB-Türkiye ilişkileri değil. Asıl konu NATO’nun sınırlı da olsa elindeki imkan ve yeteneklerini IŞİD’e karşı savaşta kullanacak olması. Çünkü bu IŞİD karşıtı cephenin genişlemesi, IŞİD’e karşı savaşta PYD’ye destek veren ülkelerin sayısının artması anlamına gelebilir. İttifakın Suriye sorununa artan müdahalesinin yaratacağı bir başka sorun da Suriye’de etkin olan Rusya ve hatta İran’la ittifakın karşı karşıya kalması, bunun da beklenmedik bir küresel gerginliğe yol açması olur.
Türkiye için her iki olasılık da rahatsız edicidir. Rusya ile NATO gerilimi şimdilik çok varsayımsal görünmekle birlikte, Rusya ile ilişkilerini normalleştirmeye çalışan Türkiye açısından dikkate alınması gereken bir risk faktörüdür. Eminim müdahalenin modalitelerinin belirleneceği planlama aşamasında bu rahatsız edici olasılık askeri ve siyasi uzmanlarımızca takip edilecek, riskler başkaları tarafından gündeme getirilmezse Türkiye delegasyonu tarafından dile getirilecektir.
Nihayetinde NATO, üyelerinin iradesinden bağımsız bir ittifak değildir. Diğer 27 üye ülke gibi Türkiye’nin de ittifakın kararları üstünde veto yetkisi vardır. Hemen tüm önemli organlarında Türkler çalışmakta, bütün toplantılarına Türkiye delegasyonu değişik düzeylerde katılmaktadır. İttifakın aldığı hiçbir karar Türkiye’ye rağmen alınmamaktadır. Bu yüzden NATO’nun müdahil olacağı herhangi bir operasyonda Türkiye’nin çıkarlarına ve beklentilerine açıkça aykırı bir tutum içine girilmesi imkansız değilse bile zordur.
ABD’nin ya da başka bir ittifak üyesi ülkenin kendi egemen iradesiyle IŞİD’e karşı savaşta yer almasındansa, NATO çerçevesinde oluşturulacak bir gücün içinde yer alarak bu mücadeleye katılması Türkiye’nin çıkarları açısından da, Suriye’nin geleceği açısından da daha ehveni şerdir. Herhangi bir NATO operasyonunun her aşamasında Türkiye bir şekilde söz sahibi olacak, gerektiği anda veto yetkisini kullanabilecektir. Bu yetki doğal olarak sınırsız değildir. Çok kullanıldığında da doğuracağı komplikasyonlara hazırlıklı olmak şarttır.
***
Diğer yandan Türkiye üyeliği boyunca pek çok kez veto hakkını kullanmış ve hala da kullanmaktadır. Kıbrıs sorunu, AB ile NATO arasında güvenlik işbirliği gibi konularda müttefiklerine genellikle haklı gerekçelerle sıkıntılı anlar yaşatmıştır. Şimdi de Avusturya ile gergin ilişkileri yüzünden bu ülkeyle NATO arasında kurgulanmaya çalışılan işbirliğine itiraz etmektedir. Başka bir deyişle Türkiye de tıpkı diğer ülkeler gibi elindeki imkanları bazen müeyyide uygulamak, bazen de pazarlık etmek için seferber etmektedir.
IŞİD’e karşı mücadele gibi bir alanda, daha doğrusu bir terör örgütü ile savaşırken diğerine dayanmak gibi ne ahlaken, ne de siyaseten kabul edilmesi zor olan bir durumda, Türkiye İttifak içindeki manivelalarını çok daha etkin bir şekilde kullanacak, kontrolü daha sağlam bir şekilde elinde tutacaktır. Fakat NATO, yapılan açıklamalardan anlaşıldığı üzere, Suriye’ye sınırlı bir müdahale gerçekleştirecek, fiili güç kullanılmasının koordinasyonunu yapmayacaktır. Zemindeki en etkin güç hala Rusya, İran ve ABD’dir. Türkiye’nin çıkar ve beklentilerini üyesi olduğu İttifaktan ziyade bu ülkelerin nezdinde korumak için çaba harcaması gerekecektir. Aslında zaten harcamakta, bir ölçüde de başarılı olmaktadır…