Myanmar, eski adıyla Burma Türkiye’den coğrafi anlamda uzak, ama yabancısı olmadığımız bir coğrafya. Bengal Körfezinden Andaman Denizi’ne uzanan, Tayland, Laos, Çin ve Bangladeş arasında bir ülke. Türkiye’ye yakın yüz ölçüme sahip. 2014 sayımına göre 51 milyon nüfusu, köklü de bir tarihi var. 1824’de İngiltere’nin sömürgesi olmuş. 1948’de bağımsızlığını kazanmış. 1962’de darbeyle askerler tarafından yönetilmeye başlanmış.
2011’de askerler iktidarı resmen sivillere devretmiş olsa da yönetim üstündeki etkilerinin hala etkin şekilde sürdüğü söyleniyor. İktidardaysa Nobel Barış Ödülü sahibi Ang San Su Çi var. Su Çi hatırlanacağı gibi Myanmar’da önemli görevlerde bulunmuş bir kadın politikacı. Askeri rejim tarafından 15 yıl ev hapsinde tutulmuş, halkının ve dünyanın demokrasi kahramanı olarak gördüğü bir isim.
***
Norveç Nobel Komitesi 1991’de Su Çi’ye ödülü verme gerekçesi olarak ülkesinde insan hakları ve demokrasinin yerleşmesi için harcadığı çabaları, şiddet içermeyen mücadelesini vurgulamış. Etnik gruplar arasındaki sorunların barışçıl çözümüne verdiği katkıyı övmüş. Fakat iktidara geldikten kısa bir süre sonra Su Çi Rohingya Müslümanlarının soykırımına göz yummakla, soykırımlarını meşrulaştırmakla suçlanmış.
Evet, Myanmar sorunlu bir coğrafyada sorunlu bir ülke. Bağımsızlığından bu yana pek çok iç savaş yaşamış, pek çok sorunla baş etmek zorunda kalmış. Ancak BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeid Raad El Huseyin’in foreignpolicy.com’daki Robbie Gramer’in makalesine yansıyan çığlığında olduğu gibi ülkenin Bangladeş sınırına yakın Arakan ya da resmi adıyla Rakhine bölgesinde (federe devletinde) yaşayan Rohingya Müslümanlarına reva görülen şiddeti hiçbir ulusal güvenlik gerekçesiyle açıklamak mümkün değil.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından 3 Şubat’ta yayınlanan rapordaki insan hakları ihlalleri ürkütücü boyutlarda. 12-21 Ocak tarihleri arasında Bangladeş’e kaçan 204 mültecinin 134’ü (% 65) yakınlarının, tanıdıklarının ölümüne şahit olmuş, 26’sı (% 13) şahsen vurulmuş ya da bıçaklanmış, 88’i (% 44) şiddete maruz kaldığını söylemiş, 89’u (% 44) tecavüze uğradığını rapor etmiş, 102 (% 50) kişinin evleri ve diğer mülkleri yakılmış ya da yok edilmiş.
***
Bunlar tabii ki sadece istatistikler. Üstelik hepsi de değil. Tamamını aşağıda adresini verdiğim BM raporunda bulabilirsiniz. Ayrıca bu veriler sınırlı sayıda insanla konuşulmasının sonucunda ortaya çıkanlar. Oysa ekimden bu yana 66 bin kişi Bangladeş’e sığınmış, BM heyeti ise sadece temasa geçtiği 220 mültecinin 204’ü ile konuşmuş. Raporda aktarılan tanıklıklar dünyanın bu köşesinde de müthiş bir vahşetin yaşandığını, yaşatıldığını gösteriyor.
Su Çi rapor yayınlandıktan sonra konuyu araştıracağını, suçluları cezalandıracağını söylemiş. Ancak Myanmar’ın insan hakları ihlalleri sicili ve Müslümanlara karşı takındığı ayrımcı tutumu pek de umut vaat etmiyor. Sorunun ciddiyetle üstünde durulmasını ve baskı oluşturulmasını gerekli kılıyor. Birleşmiş Milletler rapor yazıyor ama “name and shame” yani “adını açıkla ve utandır” dışında fazla bir şey yapmıyor.
Raporlar da zaten çok az insanın ve devletin ilgisini çekiyor. Müslüman dünyanın da bu konularda etkin olduğunu, çözüm üretebildiğini söylemek çok zor. Umuyorum ki Türkiye yakında kendi içindeki sorunlarını çözecek, çevresindekileri yönetilebilir boyutlara indirgeyecek, birkaç yıl öncesinde olduğu gibi Arakan’daki ve diğer yerlerdeki sorunların barışçıl yöntemlerle çözümüne katkıda bulunacak…
---
http://www.ohchr.org/Documents/Countries/MM/FlashReport3Feb2017.pdf