20 Temmuz 1936’da imzalanan ve imzalandığı şehrin adıyla anılan Montrö Boğazlar Sözleşmesi 85 yıllık tarihi boyunca çok sınamadan geçti ama boğazlar bölgesi olarak anılan İstanbul, Çanakkale ve Marmara denizinden transit geçişi düzenleyen rejim olarak ayakta kalmayı başardı. Ticaret ve savaş gemileri, barış, savaş ve kriz anlarında, daha doğrusu Türkiye’nin kendini bir savaş tehdidi altında gördüğü zamanlarda belli kısıtlamalarla geçiş hakkından yararlandı.
Türkiye de buna karşılık hem güvenliğini tehdit edebilecek ani güç yığılmalarının yaratabileceği risklerden korundu, hem de Sözleşme’nin kendisine tanıdığı yetkilerden yararlanarak büyük devletlerle farklı konularda pazarlık edebildi. Montrö Sözleşmesi’yle, Mondros ve Lozan öncesinde olduğu gibi savaş gemilerinin geçişine getirilen kısıtlamaların kontrolünün Türkiye’ye bırakılmış olması bize önemli imkanlar sağladı. Sözleşmeyi Hatay sorununun çözümünden ABD ile ilişkilerin gelişmesine kadar pek çok alanda doğrudan ya da dolaylı araçsallaştırdık.
Yapılan araştırmalar 1771’den bu yana Türkiye’nin “boğazlar kozunu” şu veya bu şekilde kullandığına işaret ediyor. 1830’larda Mısır Valisi Mehmet Ali’nin isyanın imparatorluk başkentini tehdit etmesinin önlenmesinden 1990’larda Bakü-Ceyhan hattının yapımına kadar pek çok konuda imparatorluk ve cumhuriyet Türkiye’sine çıkarlarını korumasında yardımcı olduğunu gösteriyor. Ayrıca Sözleşme’nin Rusya ile Türkiye arasında özel bir bağ oluşturduğu, üstünde çok konuşulmasa da Rusya açısından kopartılması zor bir ilişki tesis ettiği de biliniyor.
Kısacası Montrö bize göz ardı edemeyeceğimiz imkanlar sunuyor. Ancak uzunca bir süredir de varlığı tehdit altında. Her şeyden önce yerine geçebilecek bir başka uluslararası bağıt mevcut olduğu için. Çünkü 1982 tarihli BM Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi benzer boğazlardan geçişleri düzenleyen hükümler içeriyor ve bu hükümler ne yazık ki, kıyı devletine pek fazla karar yetkisi tanımıyor. Üstelik revizyon ya da başka bir taleple Montrö’nün çökmesi halinde yerine geleneksel hukuk kuralına dönüşmüş 1982 hükümlerinin geçmesi olasılığı bulunuyor.
1945’den bu yana Montrö imzacılarından hiçbiri revizyon ya da değişim demedi. Fakat risk mevcut, bu risk de her geçen gün artıyor. Kanal İstanbul projesi değişim talebini tetikleyecek unsurlardan biri. Kanal inşa edilirse ticari gemilerin ücret, yönlendirme veya savaş gemilerinin bayrak devletlerinin Montrö rejimini yeniden yorumlama teşebbüsleri yüzünden Sözleşme’nin tadili gündeme gelebilir. Kanal projesinden çok daha acil olanı ise 2014’den bu yana tırmanan Ukrayna krizi.
Yakın zamana değin müzakere, arabuluculuk ve Ukrayna’ya verilen destekle yönetilmeye çalışılan sorun giderek Rusya ve NATO’yu, daha da çok NATO’nun belli başlı üyelerini Karadeniz’de karşı karşıya getiriyor. Önceleri sadece bayrak gösterme, bu denizin Rusya’ya bırakılmadığına işaret etme amacı taşıyan askeri etkinlikler artık giderek daha fazla Rusya’ya meydan okumaya, ilhak ettiği bölgelerin doğal uzantıları, deniz sınırları üstündeki egemenlik iddiasını tanımamaya dönüştü.
Geçtiğimiz hafta az daha bir Birleşik Krallık savaş gemisi ile bir Rusya savaş gemisi çatışıyordu. Kriz tırmanmadan yatıştı ama tehdit bitmedi. Bu hafta aralarında Türkiye ve hatta İsrail’in de olduğu 24 ülkeden toplam 32 gemi, 40 uçak ve 5 bin asker 10 Temmuz’a kadar sürecek bir tatbikat (Sea Breeze) yapıyor. Güney Kore, Japonya, Fas bile Karadeniz’de bir şekilde bayrak gösteriyor. Tatbikatın görünürdeki amacı işbirliği ama herkes Rusya’ya karşı olduğunun bilincinde. Zaten Rusya da bu yüzden rahatsız.
Fakat Rusya’nın rahatsızlığının Montrö için sonuç doğurması imkansıza yakın. Rusya Montrö değişsin istemez, imasını dahi kendisine yöneltilmiş ciddi bir tehdit olarak görür. Ama Karadeniz’e yeteri kadar güç yığamayan, 1936 Sözleşmesi’nin silah, gemi tipi, ağırlık gibi kısıtlamalarından hoşlanmayan bazıları kıyıdaş diğer devletlerin aynı şekilde düşüneceklerini söylemek zor. Bugün veya bu yıl değilse yakın bir gelecekte Montrö dünya siyasetinin gündemine girmeye aday.
Belli ki Karadeniz’de sorunların sayısı arttıkça, gerilimlerin kapsamı büyüdükçe Montrö Sözleşmesi üstündeki baskı da artacak. Bu gün Ukrayna, yarın NATO’nun bu bölgedeki genişlemesi bizi zorlayacak. Türkiye istemeyeceği seçimler yapmak ve elindeki önemli bir kozu yitirmek riskiyle karşı karşıya kalacak. Ben içeride ve dışarıda sorun çok olsa da, bunu da şimdiden sorun olarak görelim, üstünde düşünelim, alternatif senaryolar üstünde çalışalım derim…