Suriye söz konusu olduğunda gördüğümüz, duyduğumuz, okuduğumuz hemen her şey olumsuz. Beş yıl önce başlayan iç savaş bir türlü bitmek bilmiyor. Her gün insanlar ölüyor. Savaş derinleşiyor, genişliyor. Bizi de içine çekiyor. Hiçbir diplomatik teşebbüs de savaşın bitmesini sağlamadı. Ateşkesler zar zor tuttu.
3 milyona yakın Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyoruz. Önemli bir mali külfeti üstleniyoruz. AB’den de destek aldığımız söylenemez. Savaş, DEAŞ’ın sınırımıza dayanmasına, PKK’nın güçlenmesine ve Türkiye’ye karşı daha da büyük bir tehdit oluşturmasına yol açtı. Müttefiklerimizle sorunlarımız var. Kendi içimizde sorunlarımız var. Rusya ile de her konuda anlaşamıyoruz.
Kısacası Suriye dendiğinde karamsar olmak için yeterince nedenimiz var. Ancak ihtiyatı elden bırakmadan iyimser olmak da mümkün. Dünya siyasetinin devinimi, Fırat Kalkanı’nın başarısı, hepsinden önemlisi de Suriye sorununun çözümü konusunda geliştirilmiş olan uluslararası müktesebat Türkiye’nin temel beklentileriyle örtüşüyor.
***
Müktesebattan başlayacak olursak; şimdiye kadar hiçbir Güvenlik Konseyi belgesinde veya üstünde rejim ile muhalefet temsilcilerinin mutabakata vardığı metinde Suriye’nin toprak bütünlüğü dışında bir şeyden bahsedilmiyor. Bırakın ülkenin bölünmesini, Kuzey Suriye’de PKK menşeli devlet kurulmasını bir yana, federalizm dahi metinlerde yok.
Federalizm, 2012’de yayınlanan Cenevre Bildirgesi’nde de yok, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararında da, Özel Temsilci’nin yayınladığı Ortak Noktalar Kağıdı’nda da. Kürtlerin hakları tabii ki var ama Suriye’yi parçalanmaya sürükleyecek bir duruş, düşünce ya da ona yakın bir ima bu belgelerde bulunmuyor.
Aynı şeyi “büyük devletlerin” deklare edilmiş siyasi pozisyonları açısından da söylemek mümkün. 26 Ağustos’ta Lavrov ve Kerry, Cenevre’de 12 saat görüştükten sonra yaptıkları açıklamada “Bağımsız Kürt inisiyatifini” dahi kabul etmediklerini söylediler. Bildiğiniz gibi PYD Yüksek Müzakere Heyeti içinde de temsil edilmiyor.
Üstelik Müzakere Yüksek Heyeti’nin eylül başında Londra’da açıkladığı 60 maddelik yol haritasında da Kürtlerin haklarına saygı var fakat PYD’nin istediği federasyon yok. 6’ncı madde haklardan bahsederken 49-55’inci maddeler arasında kesim Suriye’de etnik ve mezhebi temelde bölünmeyi engelleyen üniter bir devlet arzulandığına işaret ediyor.
***
İkincisi, Fırat Kalkanı zemindeki dengeleri değiştirdi. Abdullah Ağar, Mete Yarar gibi asker kökenli, bölgeyi ve Türkiye’nin müdahalesini iyi bilen, yakından takip eden güvenlik uzmanlarından gelen bilgiler operasyonun tam da olması gerektiği gibi yapıldığı, başarıyla sürdürüldüğü yönünde.
Benzeri her operasyonda olduğu gibi zaman zaman sıkıntılar yaşansa da, bu operasyonla Türkiye DEAŞ’a karşı savaşa fiilen katılarak PYD’nin kullanım değerini azalttı, PYD kantonlarının birleşmesi ve yeni bir fiili durumun ortaya çıkması olasılığını zayıflattı. Türkiye’nin baskıları sonucunda ABD de Menbiç konusunda belli ki geri adım atmayı kabul etti. PYD/YPG ya Fırat’ın doğusuna çekilecek ya da geçtiğimiz hafta olduğu gibi zaman ve zemine uygun vasıtalarla verilecek askeri tepkiden nasibini alacak.
***
Üçüncüsü, Türkiye’nin Rusya ile barışması, ABD’de yeni bir anlayışın iktidara gelmesi Suriye sorununun akışını da değiştireceğe benzer. Trump yönetimi büyük bir olasılıkla muhaliflere destek vermeyecek, DEAŞ’a karşı mücadeleyi önceleyecek, Rusya ve Türkiye ile Şam rejimine dayanacak. Ankara, Washington, Moskova sinerjisi sürdürülebildiği oranda Türkiye’nin PKK tehdidine ilişkin beklentileri daha kolay karşılanacak.
Türkiye’nin Suriye’de başından beri destek olduğu, Fırat Kalkanı operasyonunu birlikte sürdürdüğü grupları ve onların çıkarlarını koruyabilmesi için de rejimle muhalefet arasındaki Suriye sorununun bir an önce diplomatik yollardan çözülmesi, geçiş döneminin başlaması, Esad’ın geleceğinin Suriye halkına bırakılması gerekecek. Suriye’nin ayakları bir kez yere bastığındaysa PYD bizim sorunumuz olmaktan çıkıp Suriye’nin sorunu olacak…