''Küreselleşme” Soğuk Savaş sonrası dünyayı tanımlamak için kullanılan kavramdı. Bazıları emperyalizmle özdeşleştirse de genelde çatışma ötesine, işbirliğine, dünya ticaretinin ve refahın artışına tekabül ediyordu. İletişimin anlık hale gelmesinden, mali ve ticari anlamda karşılıklı bağımlılığın artmasından söz ediliyordu.
Küreselleşmenin derinleşmesiyle çatışmanın azalacağı öngörülüyordu ve bu süreç bir tür geri dönülmezliğe, hatta determinizme işaret ediyordu. Fakat beklenen olmadı. Küreselleşen iletişime, ticarete ve siyasete rağmen geriye dönüş başladı.
Çin’in ekonomik büyümesi ABD’yi korkuttu. Önce gümrük vergileri arttırıldı, ardından ambargolar geldi, şimdi de küreselleşmenin en belirgin ve tanımlayıcı özelliği olan iletişim sektöründeki işbirliği kesilmeye çalışılıyor. Trump Yönetimi koyduğu kısıtlamalarla Google’la Huawei arasındaki bağı kopartıyor.
Gerekçe Huawei’nin Çin devleti adına casusluk yapabileceği. Yaptığı konusunda bir tespit yok ama ya yaparsa diye şimdiden önlem alınıyor, belli ki emsal yaratılarak Çin ekonomisinin itici gücü olan teknoloji şirketleri çökertilmeye çalışılıyor. Muhtemelen ABD Yönetimi Huawei’yi satış rakamlarına bakarak kendine hedef seçti, önce sahibinin kızını Kanada’da tutuklattı, şimdi de işletim sistemini kapattırıyor.
***
Ne yazık ki İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan liberal dünya düzeni, düzenin koruyucusu olması gereken ülke tarafından yıkılıyor. ABD’nin yarışta geri kaldığı, düzeni korurken başkalarının bundan faydalandığı düşüncesi giderek daha hızlı bir şekilde politikaya dönüşüyor. NATO’nun üyelerine yöneltilen “askeri harcamalarınız az” eleştirisi de, Türkiye’ye uygulanan S-400 baskısı da aynı zihniyetin ürünü.
ABD artık eşitler arasında birinci değil tek olmak, dünyayı keyfine göre yönetmek istiyor. Egemen eşitlik başta olmak üzere hiçbir normun anlamı kalmadı. Her an herkese karşı ambargo uygulayabilir, imzacısı olduğu her türlü antlaşmayı sonlandırabilir. İran’la savaşa da girebilir, Suriye’de devlet de kurabilir, Filistin sorununu Filistinlilere rağmen de çözebilir.
Washington, Avrupa’nın bir ülkesine orta menzilli füze yerleştirip Rusya’yı tedbir almaya, dolayısıyla da AB’yi kendisine bağlı kılmaya zorlayabilir. Dünyada oldum olası var olan jeopolitik rekabet Trump Yönetimi ile birlikte yepyeni bir boyut kazandı, görece gücün arttırılması uğruna ABD kendi çıkarlarına zarar vermeyi bile göze almaya başladı.
Görünen o ki giderek daha içine kapalı bir dünya düzeni içinde yaşayacağız. Küreselleşme sınırlarına ulaşmış, çok yakında geriye dönmeye başlamış olacak. Çin şirketleri kendileri için Google yazılımları üretecek, YouTube kanalları açacak olursa diğer ülkeler ve AB gibi bölgesel bloklar da benzer şekilde hareket edecek. Ticaret savaşları sona erse dahi dünyayı tanımlayan anahtar kelime küreselleşme olmayacak.
Değişimi anlatmak için yeni kavramlar ve sloganlar bulunacağına, yeni normali tanımlayacak ve meşrulaştıracak uzmanların kavramsallaştırma için birbiriyle yarışacağına emin olabilirsiniz. Ancak şu anki eğilim dünyanın zihniyet yapısı itibarıyla geriye gittiğine, 1500’lerde uygulanan politikalara dönmeye başlandığına işaret ediyor.
Bir ülke ihracatını arttırmak, ithalatını kısıtlamak, ama özünde gücünü pekiştirmek için diğerlerine karşı ambargolar uyguluyor, gümrük vergileri koyuyor, tarife dışı kısıtlamalarla ticareti caydırıcı önlemler alıyor. Kısacası Merkantilizme doğru bir dönüş yaşanıyor. Günümüz Amerika’sı Rönesans dönemi Venedik’ini, Cenova’sını, I. Elizabeth dönemi İngiltere’sini, Napolyon dönemi Fransa’sını andırıyor.
***
Oysa aldığı “tedbirler” muhatapları kadar Amerika’ya da zarar veriyor. İran’a yaptırım Boeing’i etkiyor, Çin’e ambargo Google’u, tabii ki diğer pek çok şirketi ve aslında halkı. Trump Yönetimi ise Amerika’yı içine kapatarak gücünü artıracağına, yaptıklarının karşılıksız kalacağına inanıyor. Etkisinin sınırsız olduğunu düşünüyor. Dünyayı siyasi, askeri ve ekonomik oldu-bittilerle yönetebileceğini zannediyor.
Bu anlayışın yankı ve tepki bulmaması çok zor. Ki zaten buluyor da. Yakında bir siyasi kuantum sıçraması yaşanırsa şaşmamak gerek. ABD karşıtları bir şekilde örgütlenip konu bazlı ittifaklar kurabilir. Dünya otarşik blokların oluştuğu yeni bir düzene doğru evirilebilir. Doğal olarak bugünden öngörmemiz mümkün olmayan daha pek çok şey de olabilir.
Türkiye de olacaklardan kaçınılmaz olarak etkilenir. Bu yüzden bizim hem her türlü değişime hazırlıklı olmamızda, hem de hiç değişim olmayacakmış gibi hareket etmemizde yarar var. Bunun önkoşulu güçlü olmaktan, ekonomiyi sağlam temeller üstüne oturtmaktan, başkalarına kullanabilecekleri fırsatlar yaratmamaktan geçiyor.
Askeri anlamda da, teknolojik olarak da güçlü olmamız şart. Ama özellikle insan hakları ve demokrasi alanındaki eksikliklerimizi gidermemiz, hukukun üstünlüğünü her alanda sağlamamız gerekiyor ki birileri tarafından ötekileştirilmeyelim, küresel rekabetin farklı tezahürleri arasında kaybolmayalım…