"Küçük Ülke” annesi Ruandalı, babası Fransalı, kendisi Burundili Gael Faye’nin romanının adı. Basılır basılmaz 700 binden fazla satış yapmış, Türkçeye Gizem Şakar çevirmiş, geçtiğimiz ay Kafka tarafından yayınlanmış otobiyografik özellikler taşıyan bir kitap. Zaten anlatıcısı da kahramanı da aynı kişi, yani yazarın kendisi. Birinci tekil şahıs üstünden yazılmış. İçinde soykırım, askeri darbe, sömürgecilik ve Orta Afrika’nın siyasi tarihi var.
Ama bence Küçük Ülke’nin önemi verdiği siyasi mesajdan değil anlatısının yetkinliğinden kaynaklanıyor. Olaylar Zaire (artık Kongo), Tanzanya, Ruanda arasında sıkışmış gerçekten de küçük ülke Burundi’de geçiyor. Zaire’deki iç savaştan, Ruanda’daki soykırımdan etkilenen bir ailenin dramını okuyoruz kitapta. Güzel olduğu yerel değerlere özdeşleştirilerek betimlenen bir Ruandalı Tutsi kadının evliliğinden, Fransız eşinden kopuşuyla açılıyor kitap.
Ülkesinden ayrılmak zorunda kalmış, yaşadığı yerden umudunu kesmiş Yvonne Paris’e gitmek istiyor. Ancak yaşadığı yerden memnun Michel dağlara, göllere, doğaya ve yararlandığı imkanlara atıfla Avrupa’da böylesi bir konforu bulamayacaklarını söylüyor. Yvonne’un aradığı ise “güvende olma hissi”, çocuklarını insanların ölmekten korkmadığı bir ülkede büyütebilme konforu.
* * *
Oğulları da bize onların konuşmalarını, Zaire’de Belçikalı bir ortak dostlarını ziyaretleri sırasında annesiyle babası arasında yaşanan tartışmaları aktarıyor. Sayfalar ilerledikçe annesinin evden ayrıldığını, babasının başka biriyle yaşamaya başladığını, onun kız kardeşiyle yalnız kaldığı gecelerde sorunların yavaş yavaş kendilerine, yaşadıkları sokağa yaklaştığını okuyoruz.
Çok geçmeden evleri karışıyor, etnik çatışmalar ve vahşet onların kapısına dayanıyor. İnsanlar birbirini öldürmeye başlıyor, hatta anlatıcı bile birisini yakarak öldürmek zorunda kalıyor. Kitapta hayatın akışının nasıl değiştiğini, insanların birbirini nasıl ötekileştirdiğini, Ruanda’daki soykırımın, darbelerin ve daha pek çok şeyin hayatları nasıl altüst ettiğini görüyoruz.
Kitabı alır da okursanız Yvonne’un katliam sonrasında kardeşinin evini ziyaretini, yeğenlerinin cansız bedenlerini buluş sahnesini içinize acıta acıta sindirin derim. Çünkü bizler, yani bu tür olaylara dışarıdan bakanlar kurbanları genellikle sayılara indirgiyoruz, her bir sayının aslında bir can, bir insan, duyguları olan bir varlık olduğunu unutuyoruz.
Faye bize tüm bunları hatırlatıyor. Bizleri bir solukta okuttuğu kitabıyla insan olmaya çağırıyor. Üstelik de bunları slogansız sade bir dille ve evrensel diyebileceğimiz bir anlatıyla yapıyor. Gael Faye’nin Bujumbura’dan bize aktardığı insanlık durumları, aile ilişkileri, dostluklar ya da mahalle arkadaşlıkları Paul Auster’in New York’tan aktardıklarından hiç de farklı değil.
Olay örgüsü “Doğuda” geçen bir romanda evrenseli yakalamayı başarıyor genç yazar. Batılı okuyucu için yeni ülkesi Fransa’dan yazıyor ama Edward Said’in yıllar önce dikkatimizi çektiği gizli (latent) oryantalizmin tuzağına düşmeden yapıyor bunu. Bilinmezliği, mistisizmi, farklılığı değil dünyanın her yerinde yaşanabilecek, yaşanmış insanlık durumlarını kendi deneyiminin süzgecinden geçirerek anlatıyor.
* * *
Küçük Ülkeyi geçtiğimiz hafta sonu merak, hüzün ve paradoksal bir şekilde keyifle okurken, farkında olmaksızın kendimi Burundi’yi araştırırken, Ruanda katliamına ilişkin notlarıma bakarken, bir seyahatleri sırasında kasetini dinledikleri Khadja Nin’in dingin müziğini telefonumdaki uygulamadan indirirken buldum.
Küçük Ülke beni büyük bir güçle kendine çekti. Faye’nin biyografisine baktım, yaptığı müzikleri dinledim. Aklım Afrika’da kaldı. Dün de Insight Turkey dergisinin son sayısının Afrika üstüne olduğunu fark edip ona göz attım. Başka bir yazının konusu olabilecek Somali’deki askeri varlığımız üstüne yazılmış makaleyi okudum.
Ama sanırım beni Afrika’dan çok Faye’nin dili etkiledi. Eğer bugün farklı bir şey yapmak isterseniz bir yerlerden Küçük Ülke’yi bulup okuyun derim. Bırakın bu genç ama büyük yazar üslubuyla sizi de yakalasın, kitabının sayfaları arasına soksun, gündelik olaylardan ve hayatınızın rutin akışından kopartsın…