Bildiğiniz gibi KKTC Pazar günü sandık başına gitti. Cumhuriyet Meclisi’nin 50 üyesini yeniden seçti. İktidardaki Ulusal Birlik Partisi (UBP) oylarını az da olsa arttırdı ama hiçbir parti mutlak çoğunluğa ulaşamadığı için KKTC yine bir koalisyon tarafından yönetilecek.
Var olan koşullar altında Hüseyin Özgürgün liderliğindeki UBP’nin başat rol oynayacağı bir koalisyonun oluşturulması en makul alternatif gibi gözüküyor. Ancak Meclis’e ve aslında siyasete yeni katılan Halkın Partisi’nin lideri eski müzakereci ve akademisyen Kudret Özersay şimdiden UBP ile işbirliği yapmayacağını açıkladı.
Özersay yine kendisi gibi akademik kökenli Tufan Erhuman’ın liderliğindeki Cumhuriyetçi Türk Partisi’ni (CTP) de bu açıklamasıyla kritik bir seçime zorladı. CTP, UBP ile bir büyük koalisyon oluştursa zaten eriyen tabanın daha da erimesi söz konusu olabilir. Mutsuz seçmenlerinin bir başka erken ya da zamanlı seçimde HP’ye oy vermesine yol açabilir.
***
Serdar Denktaş liderliğindeki DP ise kurulacak herhangi bir koalisyonda kilit rol oynamaya aday. Cumhuriyet Meclisi’ne giren CTP ve HP dışındaki partilerle bir koalisyon oluşturulursa, o zaman UBP’nin liderliğinde çok istikrarlı olmayan, ama KKTC’de işleri yürütebilecek bir siyasi ortaklık formülü ortaya çıkabilir.
UBP’nin Kıbrıs sorununun çözümünün bilinen parametrelerine karşı duruşu dikkate alındığında UBP ve DP’nin içinde yer alacağı bir koalisyonun çözümü çok da istemeyeceği, yapıcı rol oynamayacağı düşünülebilir. Kudret Özersay’ın ve CTP Lefkoşa Milletvekili Özdil Nami’nin baş müzakerecilik tecrübeleri göz önüne alındığında da CTP-HP ortaklılığının, diğer partilerin de katılımıyla, çözüme daha fazla şans tanıyacağı varsayılabilir.
Fakat unutmayalım ki Kıbrıs sorununun müzakeresini hükümetler değil toplum liderleri sıfatıyla Cumhurbaşkanları yapıyor. Hükümetin varılacak çözüme tabii ki rıza göstermesi, seçmen kitlesini yapılacak referandum için harekete geçirmesi gerekiyor. Ancak şu aşamada düşünmemiz gereken referandum değil müzakerelerle iki tarafı da mutlu edecek bir planın ortaya çıkması.
Kaldı ki ne sorun yeni, ne de soruna çözüm bulma çabaları. 1960 Ortaklık Cumhuriyeti’nin 1963 sonunda fiilen ve hatta hukuken çökmesinden bu yana 55 yıl geçti. Denktaş ve Makarios ilk kez oturup muhtemel çözümün temel parametreleri üstünde anlaşmaya vardıklarından bu yana ise 40 yıl. Daha sonra da neredeyse her BM Genel Sekreteri kendi adıyla anılan bir plan ortaya koydu.
2004’de belki de böylesi bir sorunun çözümü için tarihin şahit olduğu en kapsamlı plan yapıldı. Mülkiyetten güvenliğe bütün konular en ince detaylarına kadar düşünüldü. İki toplumun bir arada yaşamasını sağlayabilecek, benzeri diğer sorunlara emsal oluşturabilecek Annan Planı 24 Nisan 2004’de iki tarafta da referanduma sunuldu.
Kıbrıslı Türkler planı onayladı. Türkiye destekledi. Kıbrıslı Rumlar ise dörtte üç çoğunlukla karşı çıktı. Onlar AB üyesi oldu, Kıbrıslı Türkler dışarıda kaldı ve üstelik verilen pek çok söz de yerine getirilmedi. Çözüme destek veren Türkiye ise bu süreçte zararlı çıkan taraf oldu. Üyeliği Kıbrıs sorununun arkasına saklanan AB ülkeleri tarafından fiilen askıya alındı.
24 Nisan 2004 referandumu sonrasında da müzakereler yapıldı. CTP’nin o zamanki lideri ve KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat çözüm çabalarını sürdürdü. UBP’nin lideri ve Talat sonrası KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu da Türkiye’nin teşviki ve Kudret Özersay’ın baş müzakereciliğiyle çözüm için çaba harcadı.
***
Çok geçmeden Kıbrıs tarihinin en çözüm yanlısı siyasetçisi Mustafa Akıncı KKTC Cumhurbaşkanı oldu. CTP Milletvekili Özdil Nami’nin baş müzakereciliğiyle Türk tarafı ve Türkiye samimiyetle müzakereleri sürdürdü. Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere Türkiye barış sürecine elinden gelen tüm desteği verdi.
Fakat Rumlar yine çözüme yanaşmadılar, Crans Montana’da son anda masadan kaçtılar. Kaçışları GKRY’deki yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimine bağlandı. Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’in bir kez daha seçim kazanmak için çözüme razı olmadığı, Türkiye ve Türk tarafı tarafından kabul edilemeyecek maksimalist talepleri gündeme getirdiği varsayıldı.
Umarız bu varsayım doğrudur, Anastasiadis ya da her kim GKRY’de seçimi kazanırsa 28 Ocak’tan sonra oturup samimiyetle müzakereleri sürdürür. Ama aynı zamanda Türkiye’nin ve KKTC’nin çözümsüz yaşamayı öğrendiğini, şartların çok değiştiğini, kuzey komşularındaki seçimlerde çözümden çok iç sorunların konuşulduğunu, Türkiye’nin artık AB’ye tam üyelik yerine başka formülleri dikkate aldığını da görür…