Ukrayna beklenenin aksine direniyor, yakın ve uzak komşularından, verdiği mücadeleye sempatiyle bakanlardan, Rusya’dan çekinenlerden, daha önce destek sözü verenlerden askeri, siyasi, ekonomik ve insani yardım istiyor. Kendisine uçak, silah, mühimmat verilmesini, istisnayla acilen AB üyesi yapılmasını, hatta ülkesinin hava sahasının Rus hava araçlarına kapatılmasını, yani Bosna’da ve başka yerlerde olduğu gibi uçuşa yasak bölge ilan edilmesini talep ediyor.
Başta Amerika olmak üzere bir çok devlet uçuşa yasak bölgeye karşı. Bunun savaş, daha doğrusu bir nükleer savaş anlamına geleceğini görüyorlar. Nihayetinde Rusya Sırbistan değil. Uçakları veya hava savunma sistemleri hedef alındığında Rusya’nın karşılık vereceğini biliyorlar. Zaten NATO Genel Sekreteri de Cuma günü biz bu savaşın parçası değiliz mealinde bir açıklama yaptı. Üyelik konusu ise siyasi kriterler bir kenara koyulsa bile müktesebata uyumu gerektiriyor.
***
Ancak silah yardımı yapmak, Ukrayna’nın direnmesine, Rusya’nın yıpranmasına destek olmak, Zelenskiy’nin karizması ve kitle iletişim tekniklerini iyi kullanmasıyla artan kamuoyu baskısını böylece geçiştirmek daha kolay. Amerika sürekli yeni kaynaklar yaratmaya, Almanya ve yardım sözü veren diğer Avrupa ülkeleri Ukrayna’ya ellerindeki tanksavar ve uçaksavar füzelerinden göndermeye çalışıyor. Finlandiya dahi askeri yardım vereceğini söyledi. Hollanda, Estonya, Polonya ve Letonya sıraya girdi.
Özünde bir serbest ticaret ve gümrük birliği bölgesi olan AB’nin de bir kurum ve örgüt olarak öldürücü kategorisindeki silahlar için 450 milyon Euro bütçe ayırdığı açıklandı. 50 milyon kadar da yakıt, miğfer, ilkyardım çantası gibi şeyler için düşünülmüş. Dendiğine göre AB’yi kuran antlaşmalar bütçesinin askeri amaçlarla kullanılmasına müsaade etmediği için hedefi barışı korumak olan EPF (European Peace Facility) enstrümanından yararlanılmış.
Şimdi söz verilen ve gönderilmesine başlanılan bu silahların nasıl olup da kazasız belasız Ukrayna’ya ulaşacağı tartışılıyor. DW derlediği bir haberinde Polonya’nın taşımacılık ve aracılık işini iyi yaptığını, Ukrayna kamyonlarının silahları sınırdan alıp sahiplerine teslim ettiğini yazdı. Benzeri haberler Politico’dan New York Times ve Guardian’a kadar bir çok yayın organında çıktı. Dahası CIA ve MI6’in Ukrayna direnişini nasıl örgütlediği yazıldı, anlatıldı.
Neyse ki, Rusya tepkisini sözlü göstermekle yetindi. Nükleer silahlarını hatırlattı. Muhtemelen sevkiyatı ve rotaları tespit edecek, sonra da müdahalede bulunacak, olasıdır ki sevkiyatı vuracak. Ukrayna sınırları içinde vurursa mesele yok. Ama ya Polonya’dayken vurursa ne olacak? NATO Polonya’yı korumak için savaşa mı girecek yoksa Rusya’dan gelecek “pardon” açıklamasıyla yetinip test ettiği caydırıcılığın çöktüğünü mü seyredecek?
Bana öyle geliyor ki, Ukrayna’ya silah sevkiyatı konusu teker teker devletlere de AB’ye de bırakılmayacak kadar önemli. NATO’yu kuran Washington Antlaşması’nın 4’üncü maddesi bu tür sorunlar için var ve daha etkin bir şekilde işletilmesi gerekiyor. Çünkü kamuoyu baskısı nedeniyle verilen acele kararlar hem istenmeyen bir savaşa istenmeden girilmesi riskini arttırıyor, hem de NATO’nun inandırıcılığının, caydırıcılığının test edileceği gereksiz krizlere zemin hazırlıyor.
Eğer Rusya ile bir savaşa girilecekse bu ortak karar ve ortak hazırlık sonucunda olmalı, hiç bir devlet ya da ittifak dışında bir kurum bizi istemeyerek de olsa savaşa, özellikle de kimsenin kazanamayacağı bir savaşa sürüklememeli. Mesela AB’nin Ortak Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Komiseri Josep Borell’in sonradan toparlamaya çalıştığı faydası tartışmalı askeri yardım sözünün sonuçlarına katlanmak zorunda kalmamalıyız.
Evet, Borell’in sözünü ettiği Sovyet döneminden kalma Mig 29 uçaklarının Ukrayna’ya verilemeyeceği, Slovakya’nın kendi hava sahasını savunmak için onlara hala ihtiyacı olduğu kısa sürede anlaşıldı, dolayısıyla kriz doğmadan sona erdi ama geriye tatsız bir tortu bıraktı. Savaşma, savunma görevi bulunmayan AB Komisyonu adına yapılan açıklama NATO ile örtüşen AB üyelikleri yüzünden Türkiye’yi de savaşın kıyısına kadar sürükledi.
Oysa bu tür sorunların, krizi tırmandırmadan verilecek örtülü, örtüsüz tüm yardımların üyelerinden birine saldırı olduğunda onu savunacak kurumun içinde tartışılması, kararın öyle verilmesi, açıklamanın bir AB yetkilisi tarafından değil NATO Genel Sekreteri tarafından yapılması gerekirdi. Ama olmadı, Ukrayna savaşı ve doğurduğu küresel kriz iç içe geçmiş Avrupa güvenlik mimarisinin telafi edilmesi gereken zayıf noktalarından birini daha ortaya çıkarttı.
***
Ben, istişare gereğinin bizim bundan sonra yapacağımız olası askeri yardımlar için de geçerli olduğunu, üstlenilen risk çatışma doğurma potansiyeli taşıyorsa müttefiklerle önceden konuşmanın şart olduğunu düşünüyorum. Unutmayalım ki askeri yardımda bulunmak ekonomik ve diplomatik yaptırım uygulamaktan, insani yardım yapmaktan farklı. Silah sevkiyatı sivil uçuşlara yasakla, geçişlere kısıtlamayla, paralara ve mallara el koymayla karıştırmamalı. Biraz da uluslararası hukuka, referans alınabilecek 18 Ekim 1907 tarihi 5’inci Lahey Sözleşmesi’nin 7’inci maddesine bakılmalı.
Diğer yandan NATO içinde bu konuların konuşulup konuşulmadığını da itiraf etmeliyim ki bilmiyorum. Fakat gördüklerim, duyduklarım, okuduklarım, Borell’in açıklamaları, silah bulduk da nereden sevk edeceğiz, kime teslim edeceğiz tartışmaları beni endişelendiriyor. Gerçek bir yardım ve destek çabasından çok kamuoyu baskısını hedefleyen bu tür teşebbüslerin tırmanmaya yol açmasından, savaşın başka ülkelere ve bize sıçramasından korkuyorum. Ukrayna’daki duruma da tabii ki üzülüyorum. Başkalarının da üzüldüğüne eminim ama umarım tek endişelenen, korkan ben değilimdir…