Meşruiyeti tartışmalı referandumun ardından Katalonya Parlamentosu Cuma günü bağımsızlığını ilan etti. Çok geçmeden de Madrid İspanya Anayasası’nın 155’inci maddesini dayanarak bölgenin özerk yönetimine son verdi. Katalonya’nın Aralık ayında seçime gitmesi, bu dönemde ise bölgenin merkezden yönetilmesi gerekiyor. Ancak erken seçimin soruna çare olacağı şüpheli. Krizin derinleşme olasılığı çok güçlü.
Her şeyden önce erken seçimin farklı bir tablo ortaya çıkartması çok zor. Büyük ihtimalle merkezden yönetimin yaratacağı sorunlar ve tartışmalar Katalonya’daki kutuplaşmayı daha derinleştirecek, krizin ağırlığı her alanda daha da fazla hissedilecektir. Seçim muhtemelen sorunun çözümüne değil sadece ertelenmesine yardımcı olacaktır. O da seçimlere kadar geçecek süre içinde başka ciddi siyasi ve hukuki sorunlar ortaya çıkmazsa.
***
Çünkü sorunu yatıştırmak için atılan her adım başka özerk bölgelerden tepkilerin gelmesine, alınan tedbirlerin kendileri için de emsal yaratacağını düşünmelerine yol açıyor. Valencia ve Bask bölgeleri 155’inci maddenin işletilmesi konusundaki çekincelerini şimdiden dillendirdi. Halkın özgür iradesinin gasp edildiği minvalinde açıklamalar yapıldı. Onlar da belli ki kendi özerkliklerini kaybetme endişesi taşıyorlar.
Dolayısıyla Katalonya krizi İspanya krizi olma yolunda ilerliyor. Sorun şimdilik barışçıl yöntemlerle ve karşılıklı düzenlenen sokak gösterileriyle yönetilebileceğe benziyor. Fakat cezai müeyyide uygulanmasının, sokak gösterilerinin ve yürüyüşlerin kontrolden çıkmasının sonucunda dönüşü olmayan bir yola da girilebilir.
AB bu konuda standart açıklamalar dışında sessiz. Ama aslında bu kriz onların da krizi. Katalonya’nın bağımsızlık yolunda ilerlemesi de, İspanya’nın istikrarsızlaşması da onları derinden etkileyecek. Bu krizin yaratacağı her türlü emsal Fransa’dan Bosna’ya, Slovakya’dan Almanya’ya pek çok ülkedeki ayrılıkçı akımları, mikro milliyetçi ya da komşu ülkeyle birleşmeci eğilimleri güçlendirecek.
Daha önce de yazdığım gibi Avrupa’da ayrılıkçı rüzgarların estiği tek ülke İspanya değil. Hemen her ülkede “milliyet” anlayışına dayalı kendi kaderini belirleme mantığı çerçevesinde örgütlenmiş gruplar var. Çoğunun siyasi ağırlığı fazla olmasa da İspanya krizinin seyri onların tavrını, cazibesini ve çekim gücünü belirleyecek. Katalan kriziyle birlikte ayrılıkçılık başkalarının sorunu olmaktan çıkıp, belli ki AB’nin sorunu haline gelecek.
Eğer AB bu sorundan etkilenmek istemiyorsa ayrılıkçılık konusunda kesin bir tavır almak zorunda. Kimseye inancınızdan vazgeçin, ait olduğunuzu hissettiğiniz etnik gruba olan bağlılığınızı unutun diyemeyeceklerine göre, bu gruplar ile “kendi kaderini belirleme hakkı” arasındaki bağı kopartmaları gerekiyor. “Baskı kriterinin” de ayrılıkçılık için kabul edilebilirlik koşulu olmaktan çıkartılması şart.
Kural kesin olmazsa birileri mutlaka bir ara yol bulmaya çalışır. Ben buna BM Güvenlik Konseyi’nin de karşı çıkacağını zannetmiyorum. Nihayetinde hepsi bu tür ayrılıkçı hareketlerin tehdidi altında. Birleşik Krallık her an bölünme, parçalanma riskiyle karşı karşıya. Rusya Federasyonu deseniz Çeçen krizini yeni atlattı, üstelik adı üstünde bir federasyon. Çin Halk Cumhuriyeti için de benzer koşullar geçerli.
***
Bana öyle geliyor ki ayrılıkçılık tanıma keyfiyeti dışında bir yöntemle caydırılmaya çalışılmalı. Ayrılıkçı hareketlere karşı ortak bir tutum belirlenmeli. Kendi kaderini belirleme ile hak olma kavramı arasındaki bağ kopartılmalı. Sadece Avrupa’daki değil tüm dünyadaki ayrılıkçı hareketler için siyasi, hukuki ve iktisadi müeyyide uygulanacak eşikler tanımlanmalı.
Çok şey istediğimin farkındayım. Nihayetinde bırakın ayrılıkçılığı, terörist kabul ettikleri gruplara karşı bile ortak tavır sergileyemeyen, bir terör örgütüne karşı diğerini silahlandırmaktan çekinmeyen bir devletler sisteminden söz ediyoruz. Evet haklısınız ama bu kez bıçak kemiğe, daha doğrusu sorun sistemin merkezine dayandı. İstikrasızlık onları sadece dolaylı yollardan etkilemeyecek…