Karar gazetesi basında seviye çağrısıyla çıkış yaptı, ardından da Genel Yayın Yönetmeni ve belli başlı yazarları “Dost çoğalt, düşman azalt” sloganıyla özetlenebilecek bir dizi yazı yazdı. Yani Karar ilk ayına Türkiye’yi ilgilendiren iki önemli konuda iki ciddi duruş sergiledi. Umuyorum ki Karar’ın bu tavrından diğer gazeteler de esinlenir ve birbiriyle doğrudan bağlantılı iki sorun birlikte aşılır.
Türkiye’yi vuran ve yeni bir vizyon geliştirilmediği takdirde vurmaya devam etme potansiyeli taşıyan terörün önlenmesi için dost çemberini genişletmek çoğumuz farkında olmasa da önemli. Çünkü Türkiye dünya ile olan sorunlarını ne kadar çözerse, terör marifetiyle Türkiye’ye boyun eğdirilmesi o kadar zorlaşır.
Dünyadan izole, belli başlı uluslararası aktörlerle kavgalı olan bir ülke ister IŞİD, ister PKK menşeili olsun teröre ne yazık ki davetiye çıkartan bir ülkedir. Unutmayalım ki Türkiye, Belçika ya da Fransa değildir. IŞİD bizi de onları da vurabilir ama sonuçları farklı olur. Kaldı ki onlar bir tek IŞİD tehdidi altındayken biz PKK ve diğer örgütlerin de hedefindeyiz.
***
Amerika’nın PYD’ye yardım etmemesini, Rusya’nın destek olmamasını, PKK’nın Brüksel’de çadır kurmamasını istiyorsak, bu ülkelerle aramızda var olan sorunları aşmalı, yeni işbirliği modelleri geliştirmeli, ama hepsinden önemlisi ne dediğini bilen bir basına sahip olmalıyız. Her gün ayrı bir komplonun manşetlere taşındığı, patlayan bombalardan Washington’daki düşünce kuruluşu çalışanlarının sorumlu tutulduğu bir anlayışla ilişkilerimizi düzeltmek mümkün değildir. Zaten bu tür fiktif bağlantılar son Brüksel bombası örneğinde olduğu gibi bizi de zora sokabilecek emsaller yaratmaktadır.
İktidarıyla, muhalefetiyle siyaset kadar basın da, tabii ki üniversiteler ve düşünce kuruluşları da sorunların çözülmesine, anlaşmazlıkların aşılmasına katkıda bulunmak mecburiyetindedir. Esasen Türkiye kökenli pek çok düşünce kuruluşu bu konuda rol oynamakta, Türkiye’nin söyledikleri yerine yaptıklarının ve yapabileceklerinin anlaşılması için Brüksel ve Washington başta olmak üzere pek çok yerde toplantılar düzenlemektedir. 11-13 Mart tarihleri arasında Cumhurbaşkanlığı himayesinde Dışişleri Bakanlığı’na bağlı SAM’ın öncülüğünde Bath’da gerçekleşen Tatlı Dil Formu bunun en son örneklerinden biridir.
İktidarın da boş durduğunu söylemek doğru olmaz. İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi için epeyce bir süredir çaba harcanmakta, Mısır’la gelecek ay bir sıçrama yaşanması beklenmekte, Rusya ile uçak düşürülmesi olayını araştırmak ve ilişkileri tekrar eski haline dönüştürmek için komisyon kurulması teklifi 3 Aralık’tan bu yana her fırsatta Rusya’ya hatırlatılmaktadır. AB ile olan ilişkilerde küçük de olsa bir sıçrama sağlanmıştır. İran’la münasebetler yeniden istikrara kavuşturulmuştur.
Ben muhalefet partilerinin, özellikle de ana muhalefet partisinin dış politikada daha etkin bir rol oynaması gerektiğini düşünüyorum ve bu görüşümü hafta sonunda diğer katılımcılarla birlikte beni dinleme nezaketi gösteren, nerede durduğumu bildiği halde düzenlediği toplantıya çağırtan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na da söyledim. İnanıyorum ki onlar da Türkiye’nin terör gibi, izole edilmesi gibi konularda inisiyatif geliştirecekler, dünyayla olan temaslarını sıklaştıracaklar.
***
Bence ülkesini seven herkesin, her kesimin Türkiye’nin yalnızlığını kırmak, teröre karşı durmak için ortak bir tavır sergilemesi gerekiyor. Kutuplaştırarak, komplo teorileri üreterek, ispatlanamayacak hipotezler geliştirerek Türkiye’yi içine kapanmaya zorlamak Türkiye’ye de, savundukları kişi ve değerlere de iyilik değil kötülük etmektir. Amerika’nın ya da başka bir ülkenin çıkarları doğal olarak Türkiye’nin çıkarlarıyla aynı olamaz. Fakat Türkiye her düzeyde çaba göstererek çıkarları benzer, örtüşür hale getirebilir.
Ancak bunun için öncelikle anlayışımızın değişmesi, dünyaya ve kendimize bakışımızın farklılaşması, başkalarıyla empati kurmayı öğrenmemiz gerekmektedir. Ülke içinde gerginliğin azaltılması, çözüm sürecinin Diyarbakır Nevruz kutlamaları sırasında HDP temsilcilerinin verdiği mesajdan hareketle ivme kazandırılması, siyasi tercihlerin yeniden tanımlanması, ifade özgürlüğünün tam ve eksiksiz olarak sağlanması ilk yapılması gerekenler arasında yer almaktadır. Türkiye bütün kırılganlıklarından kurtulmak, kendisini bekleyen diğer türbülanslara hazırlıklı olmak zorundadır…