Joe Biden’ı tanıtmaya gerek yok, ABD’nin 46’ıncı başkanı. James Jeffrey ise 2008-2010 yılları arasında Türkiye’de büyükelçilik yapmış önemli bir Amerikalı diplomat. Ortadoğu’yu çok iyi biliyor, bildiği de ülkesinde biliniyor. Trump hayranı değil ama en son görevinde Trump’ın IŞİD’e karşı kurulan koalisyon nezdindeki özel temsilciydi. Pek çok kez Türkiye’ye de geldi gitti, en azından İdlib konusunda Türkiye’yi destekledi.
Artık ciddiye alınacak resmi bir görevi bulunmuyor. Düşünce kuruluşlarında çalışıyor, televizyonlara konuşuyor ve tabii ki yazıyor. En son da Foreign Affairs’in web sayfasına “Suriye’de Uzlaşmak Hala Mümkün” (A Deal Is Still Possible in Syria) diye bir makale yazdı. Biden Yönetimi’nin İran işiyle meşgul olduğunu ancak Suriye sorununun çözümü için fırsatlar ortaya çıktığını, Amerika’nın diplomatik enerjisini biraz da bu iltihaplı yaraya ayırması gerektiğini söyledi.
Jeffrey’e göre, Suriye savaşına bitmiş gözüyle bakmamak lazım. Beşar Esad’ın başarısı dünyaya hem yanlış sinyaller göndermeye aday hem de Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırmaya. Savaş İsrail, Amerika ve Türkiye’yi karşı karşıya getirdi, İran, Rusya ve Suriye ile bu ülkelerin çatışabilecekleri zemini hazırladı. Esad’ın provokasyonları da cevapsız kaldı. Eğer böyle devam ederse İran ya da Esad rejimi Türkiye’nin veya Amerika’nın kontrolü altında tuttuğu bölgelere karşı hamlede bulunabilir.
Jeffrey için bunları ve makalesinde anlattığı İran’ın uzun menzilli silahları gibi diğer riskleri ortadan kaldırmanın yolu Amerika’nın tüm tarafları içeren ve belli ki çıkarlarını da dikkate alan bir strateji benimsemesinden geçiyor. Amerika’nın mültecilerin geri dönüşü için bastırmasını, bizim açımızdan en az mülteciler kadar önemli olan SDG (PYD/PKK) güçlerinin sisteme entegre edilmesini, Türkiye’ye güney sınırları için güvenlik garantileri verilmesini, İran’ın ağır silahlarının çekilmesinin sağlanmasını öneriyor.
Onun sorunun çözümü için anahtar gördüğü ülke Rusya. Bu yüzden de Rusya’nın Suriye’deki rolüne değiniyor, 2019’da Soçi’de Amerika ve Rusya’nın uzlaşmaya varmak üzere olduklarını ama sonra Putin’in sorunu kendi yöntemleriyle çözmeye çalıştığını, ülkedeki hemen her aktörle, ki buna Türkiye’de dahil, ayrı ayrı angaje olduklarını, fakat Moskova’nın seçeneklerinin de sınırlı olduğunu vurguluyor. Talebi, Amerika’nın en mükemmeli olmasa, çözüme yol açmasa da diplomatik inisiyatif geliştirmesi.
Bu talebin bizim açımızdan önemiyse Biden Yönetimi’nin James Jeffrey’i dinlemesi halinde Suriye sorununun çözümü yolunda yeni çabaların gündeme gelebilecek olmasından kaynaklanıyor. Ve böylesi bir süreç Türkiye için beraberinde fırsatlar kadar riskler de getiriyor. En büyük fırsatın sorunun çözümü olacağına şüphe yok. Ancak bu çözümün bizim çıkarlarımıza ve beklentilerimize maksimum, hatta optimum düzeyde koruyup korumayacağı tartışmalı. Çünkü Rusya ile yapılacak pazarlıklar Türkiye’yi de kapsayacak.
Jeffery’in yazdıklarından Türkiye’ye, Türkiye’nin kendisine ifade edilmiş beklentilerine karşı sempatiyle baktığı anlaşılıyor. Güvenlik garantileri konusunu gündeme getirmesi bunun en bariz göstergesi. Fakat Amerika’da herkesin Türkiye’ye aynı şekilde bakıp bakmadığı tartışmalı. Ayrıca askerler ve istihbarat Amerika’nın Suriye’de kalmasının, sorunun sürüncemede bırakılmasının, SDG’nin desteklenmesinin kendileri için daha iyi olabileceğini düşünüyor da olabilir. Üstelik büyük devletler kendi aralarında anlaşınca küçüklerin çıkarları göz ardı da edilebilir.
Tüm bunların ötesinde şeytanın hemen her zaman ayrıntıda gizli olduğunu hatırda tutmakta, Türkiye’nin Amerika’daki imaj erozyonunu ve muhtelif lobilerin gücünü hesaba katmakta yarar olabilir. Başka bir deyişle Amerika ve onun önünü kesmek isteyebilecek Rusya’nın geliştirebileceği inisiyatifleri yakından takip etmemiz, belki bizim de inisiyatif geliştirmemiz, mesela Esad rejimiyle konuşmamız ya da Biden yönetimiyle münhasıran bu makalede dillendirilen temalar üstünden temasa geçmemiz gerekebilir…