En büyük darbeyi Fırat Kalkanı ile Türkiye’den yiyen IŞİD, askeri açıdan ciddi bir yenilginin eşiğinde. Artık Musul’un düşüp düşmeyeceği değil tamamının ne zaman düşeceği tartışılıyor. Rakka operasyonu da çok büyük bir olasılıkla 16 Nisan referandumunun hemen ertesinde başlayacak. Yine çok büyük bir olasılıkla Türkiye’nin kabul edebileceği ve katkı verebileceği bir güç kompozisyonu bu şehirdeki IŞİD varlığını ortadan kaldıracak.
Peki askeri açıdan Irak ve Suriye’de yenilgiye uğramış olması IŞİD tehdidini tamamen ortadan kaldıracak mı? IŞİD ya da benzeri bir örgüt onun bıraktığı, tabii eğer bırakırsa, ideolojik boşluğu doldurmaya talip olacak mı? El Kaide ya da bugün adını hiç duymadığımız bir örgüt bu rolü oynayacak mı? IŞİD benzeri propaganda dünyanın dört bir tarafında insanlara hitap etmeyi askeri yenilgiden sonra da sürdürecek mi?
***
Ne yazık ki bunların cevabı
IŞİD’in hitap ettiği zihin yapısı güçlü bir şekilde sarsılmadığı, IŞİD’in tasarrufları haklı gösterilebildiği ve görüldüğü sürece evet. Yapının sarsılması IŞİD’in söyleminin İslam ile ilgisinin olmadığının anlatılması, anlatılanların hedef kitleye ulaşmasının sağlanmasıyla mümkün. Anlatacaklar ve anlatılacaklar konusunda hiç sıkıntı yok. Karar’ın ilahiyatçı yazarlarının son bir yıldır bu mecrada yazdıkları dahi İslam’ın gerçekte ne olduğunun anlatılmasına yeter.
Fakat anlatılanın anlaşılması
için öncelikle “dağıtımının” sağlanması, sonra da anlatılan insanların anlatılanı anlamalarına uygun bir zeminin olması gerekir. Hemen belirtelim ki “dağıtım” konusu da, “zemin” sorunu da sıkıntılı. ISPI’nin (İtalyan Uluslararası Siyasi Çalışmalar Enstitüsü) 2015’de yayınlanan Tweeter and Jihad kitabında da belirtildiği gibi IŞİD çok “etkili” bir iletişim stratejisi kurgulamış. Rakip anlatıların hitap ettiği kitleye ulaşması ve gerçeği anlamasını sağlaması kolay değil.
Ama bir şeyin kolay olmaması imkansız olduğu anlamına gelmiyor. İstenirse denenebilir, böylece hem IŞİD’in çekim gücüne darbe vurulabilir, hem de Türkiye’nin son zamanlarda erozyona uğrayan “yumuşak gücüne” katkıda bulunulması sağlanabilir. Ayrıca böylesi bir anlatının dünyanın geri kalanı üstünde etkili olacağını, Batı’da Müslüman algısının değişmesine ve hatta İslam dünyasının kendini yeniden tanımlamasına yardımcı olacağını da söyleyebiliriz. Kaldı ki askeri yenilgilerin IŞİD’in çekim gücünü zayıflatmamış olması da düşünülemez.
Zaten asıl sıkıntı IŞİD zihniyetinin hayat bulduğu siyasi zemindedir. Dünyanın belli başlı ülkeleri eylem, siyaset ve söylemleriyle şekillenen bu zemini değiştirmek için çaba harcamadığı, sorunun kökenine inemediği sürece IŞİD bitse de başka bir örgüt ortaya çıkar, bölge için de, dünya için de, Türkiye için de tehdit oluşturmaya devam eder. Unutmayalım ki El Kaide’yi ortaya çıkartan, Amerika’ya saldırmasına yol açan sadece Afganistan Savaşı, Suudi ve CIA desteği değildir. En az bunlar kadar önemli olan Filistin sorununun çözümsüzlüğü yüzünden hissedilen yenilmişlik, çaresizlik duygusudur.
***
Benzer şeyleri IŞİD için de söylemek mümkündür. Irak’a yapılan müdahale, Suriye’deki insani drama karşı gösterilen kayıtsızlık karşımıza çok boyutlu, etkisi dünyanın pek çok yerinde hissedilen, toprak kontrol eden, kendine devlet diyen ve zulümde sınır tanımayan bir terör örgütünün doğuşuna yol açmıştır. Bundan sonra yapılması gereken sadece Filistin sorununu çözmek, sudan bahanelerle oraya buraya müdahale etmemek değil, inanç bazında ayrımcılığa son vermek, insanların kendilerini her yerde eşit ve eş değerde hissetmelerini sağlamaktır.
Ancak, dünyanın en güçlü ülkesi ayrımcı politikalar izlemeye devam ederse, ısrarla Müslüman çoğunluklu ülkelerden insanlara seyahat kısıtlaması getirirse, seçili bazı havaalanlarından gelenlerin bilgisayarlarını yanlarına almalarına ikna edici gerekçe göstermeden engel olursa, bırakın diğer yer ve sorunların radikalleşmeye katkısını bir yana, bunlar bile IŞİD zihniyetinin yaşamasına, hayatta kalmasına yeter. Biz ne yaparsak yapalım, hangi askeri kombinasyonlarla onları yenilgiye uğratırsak uğratalım yine bir şekilde başladığımız yere döneriz…