İlke doğru, zaman ve zemin yanlış…

Mensur Akgün

Hiçbir devletin diğerinin toprakları üstünde talebi ve rızası olmadıkça asker bulunduramayacağı doğru. İlkesel olarak bakıldığında Türkiye’nin de bu kurala uyması, Bağdat’ın rızası yoksa Beşika’daki askerlerini geri çekmesi, hatta hiç sokmaması gerekir. Ama bu kuralın uygulanabilmesi için Irak’ın kendi toprak bütünlüğünü koruyabilecek, ülkesinden kaynaklanan sorunları çözebilecek güce sahip olması beklenir.

Musul ve çevresinin neredeyse üç yıldır IŞİD’in kontrolünde olmaması, PKK’nın Kandil’i mesken tutmaması, komşularının Irak’tan tehdit algılamaması, yani Irak’ın bir çökmüş devlet değil gerçek bir devlet olması gerekir. Eğer Bağdat egemenlik haklarını koruyabilecek olsaydı, o zaman Türkiye de Irak’tan kendisine savaş açan PKK’ya karşı tedbir almasını, tehdit oluşturan IŞİD’i ülkesinin önemli bir şehrinde barındırmamasını isterdi.

Ülkesinin toprakları ve halkı üstünde egemenlik hakkını kullanan Irak da büyük bir olasılıkla Türkiye’nin taleplerini haklı bulup gerekli tedbirleri alır, PKK ve IŞİD’den kendini de, dünyayı da, bizi de kurtarırdı. Ya da düşmanca bir tavırla terör örgütlerine kucak açar, bir zamanlar Suriye’nin yaptığı gibi karşılığında bir şeyler almaya, PKK ve IŞİD’i araçsallaştırmaya çalışırdı.

***

Türkiye de egemen yani siyasi iradesini uygulamaya geçirebilen bir devlete karşı ne yapılması gerekiyorsa onu yapardı. Muhatabının siyasi tercihini değiştirmek için hukuka başvurur, işe yaramazsa yaptırım uygular, o da olmazsa güç kullanma tehdidinde bulunurdu. Belki kriz çıkartıp yönetmeye, belki BM Güvenlik Konseyi marifetiyle sorunu çözmeye gayret ederdi. Hiçbiri olmazsa da müdahale etmeye kalkardı.

Zaten o zaman şimdi yaptığı gibi Irak’ın topraklarına asker sokmasına, işgal altında olan bir toprak parçasının kurtarılması için eğitim vermesine, bir başka terör örgütünün fırsattan istifade ederek Irak ve Suriye’nin bir kısmından toprak kopartarak devlet kuracağından endişe etmesine gerek kalmazdı. En azından IŞİD ve PKK’nın Bağdat’ın kontrolü altında olduğunu bilir, tedbirini ona göre alırdı.

Oysa şimdi bunların hiçbiri yok. Irak sadece sözde egemen bir devlet. Toprakları işgal altında. Terör örgütleri kendi geleceğini ve komşularını tehdit ediyor. Merkezi otoritenin düzeni yeniden kurup kuramayacağı şüpheli. Musul’a Şii ağırlıklı bir milis grubu önderliğinde saldıracak, belki de alacak ama Türkiye için çözdüğünden daha büyük sorunlar yaratacak.

Türkiye onların istediği gibi bölgeden çekilirse PKK’nın çevrelenmesi, bu örgütün jeopolitik ihtiraslarının dizginlenmesi zorlaşacak. Şii milislerce kurtarılan Musul Irak’ın ve belki bütün dünyanın kanayan yarası olmaya devam edecek. İran’ın bölgedeki ağırlığı biraz daha artacak. Suriye sorununun şimdiye kadar üstünde mutabakata varılan parametreler üstünden çözümü iyice imkansız hale gelecek.

Peki bunun için krize, gerilime ya da çatışmaya değer mi? Bir başka cephe daha açmaya? İran ile olan ilişkileri bozmaya? Bence değmez. Dahası gerekmez. Türkiye pozisyonunu muhataplarına anlatabilir, Bağdat, Tahran ve tabii ki Washington ile konuşup orta yolu bulabilir. Hürriyet’ten Murat Yetkin’in dünkü yazısından anlaşıldığı kadarıyla bulmaktadır da. Safin Dızai’nin açıklamaları da cesaret vericidir.

***

Ancak Amerika’nın da pozisyonunu gözden geçirmesinde, egemenliğe atıfta bulunurken zemindeki gerçekleri dikkate almasında yarar var. Washington’un önceliği IŞİD’e karşı mücadelede başkanlık seçimleri arifesinde bir başarı hikayesi yazmaksa da Türkiye’nin uyarılarını ve endişelerini dikkate almalı, bu bölgenin istikrara kavuşmasını arzuluyorsa da.

Ankara ile Bağdat’ı, Ankara ile Tahran’ı karşı karşıya getirmek, Musul üstünden tam da El Kaide’nin ve IŞİD’in arzu ettiği mezhep ve medeniyet çatışmasını başlatmak ABD’nin ulusal çıkarlarına hizmet edecek bir politika olamaz. Türkiye’nin Ortadoğu denkleminden çıkması, İran’ın güçlenmesi, Irak’ın büyük bir kısmını kontrol etmesi, Lübnan ve Suriye’de ağırlığını orantısız biçimde artırması eminim onun da işine gelmeyecektir.

Fakat ne yazık ki Amerika bunların hiçbirini düşünemeyecek, uzun erimli strateji üretemeyecek kadar içine kapanmış halde. Bölgeyi, bölgenin dengelerini yanlış okuyor, açıklamalarıyla ve gündelik siyasete endeksli beklentileriyle sorunları olduğundan daha karmaşık hale getiriyor. Rusya’nın Ortadoğu’ya yerleşmesine, Suriye ve Irak krizlerinin derinleşmesine neden oluyor…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.