Türkiye-Rusya ilişkileri hiçbir zaman mükemmel olmadı. Sorunlar her zaman vardı. İmparatorluk döneminde de Cumhuriyet döneminde de Rusya Türkiye’den genellikle bir şeyler almak istedi. Ama iki ülke işbirliği de yaptı. İttifaklar dahi kuruldu. Çünkü çıkarlar örtüştü. 1921-1936 yılları arası ilişkilerin yoğun olduğu dönemdi. Montreux Sözleşmesi ile Türkiye İngiltere’ye yakınlaşırken Rusya’dan uzaklaştı.
İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında yaşananlar ise iki ülkenin arasını iyice açtı. Rusya Türkiye’den üs ve toprak talep edince Ankara Washington’a yöneldi. Sovyetler Birliği’yle arası açılan, bu ülkenin savaş sonrası yayılmacı bir politika izleyeceğine kanaat getiren Amerika ile Türkiye’nin çıkarları örtüşmeye başladı. Önce Missouri zıhlısı geldi, ardından Truman Doktrini ve Marshall yardımı. 1952’de de NATO üyeliği.
***
Türkiye işbirliği yapsa da Soğuk Savaş boyunca kendini Sovyetler Birliği, yani Rusya karşısında konumlandırdı. Bu durum Soğuk Savaş bittikten sonra da bir süre değişmedi. Hazar Havzası hidrokarbon zenginliklerinin geçeceği güzergah üstünden başlayan jeopolitik rekabet pek çok başka alana sıçradı. PKK, Moskova tarafından bu mücadelenin aracı olarak görüldü. Türkiye de Boğazları koz olarak kullandı. Çeçenistan’daki savaşa en azından sempatiyle baktı.
Türkiye ile Rusya arasındaki soğuk savaşın bitişi bu yüzden yedi-sekiz yıl kadar gecikti. Nihayet sağduyu ve ticaretin yarattığı karşılıklı bağımlılık galip geldi. İki ülke ilişkileri Türkiye’nin tartışmalı 11 Ocak 1994 tarihli Boğazlar Tüzüğü’nün değişmesi, Karadeniz limanlarına ulaşan petrolü taşıyan gemilere uygulanan dolaylı yaptırımların kalkmasıyla normalleşmeye başladı. Zaten bu arada amaca da ulaşılmış, Bakü-Tiflis-Ceyhan hattının hayata geçeceği belli olmuştu.
Bundan sonraki yıllar içinde ilişkilerin sorunsuz değilse de gerilimsiz, krizsiz seyrine şahit olduk. Ticaret arttı, işbirliği derinleşti, iki ülke de birbirinde köklü yatırımlar yaptı. Ancak Suriye krizine Rusya’nın Ekim 2015’de doğrudan müdahaleye karar vermesi ilişkileri bir kez daha gerdi. Hava sahası ihlalleri Kasım 2015’de bir Rus uçağının Türkiye tarafından düşürülmesine yol açtı. İlişkiler köklü biçimde etkilendi.
Neyse ki iki taraf da bu gerilimin kendileri için yararlı olmadığına, sürdürülemeyeceğine karar verdi. Kazakistan’ın arabuluculuğu ve bazı özel teşebbüslerle orta yol bulundu. Bir kriz dönemi daha kapandı. Çok geçmeden de Rusya ve Türkiye, ilişkilerini germe potansiyeli taşıyan Suriye sorununun çözümü için işbirliği yapmaya başladı. Astana’da mükemmel olmayan bir ateşkes süreci, Soçi’de yine mükemmel olmayan bir barış süreci başlatıldı.
Şimdi Rusya’da bazıları geçtiğimiz günlerde düşürülen uçağın arkasında Türkiye’nin olabileceğinden, Türkiye de bazıları tankımızın vurulmasından, askerlerimizin şehit edilmesinden Rusya’nın sorumlu olabileceğinden şüpheleniyor. Ama benim görebildiğim kadarıyla ne Türkiye’nin ne de Rusya’nın böylesi inisiyatifler geliştirmesi anlamlı. Sorumluları iki ülke ilişkilerinin gerilmesinden yarar sağlayacaklarda, belki de sadece yerel aktörlerde aramak gerek.
Eğer bir güven bunalımı varsa bunu gidermenin yolu konuşmaktan, sorunları kriz haline gelmeden çözmekten geçiyor. İlişkiler tarih boyunca ciddi krizler, hatta savaşlar atlattı. Bunlardan iki tarafın da çıkartacağı dersler olmalı. Ben çıkartacaklarına, Suriye’de dengeli bir çıkış yolu bulabileceklerine inanıyorum. Şu ana kadar varılan mutabakatlar, yapılan temaslar çıkarların tam örtüşmemesine rağmen ana hatlarda mutabakat sağlanabileceğine işaret ediyor. Düşürülen uçak ve pilot için geliştirilen işbirliği de öyle.
***
Evet coğrafya zor, sorunlar çetrefilli ve insani krizler hepimizi derinden etkiliyor. Üstelik sahada ve dışarıda pek çok aktör de bu ilişkiyi bozmaya, zehirlemeye çalışıyor. Bırakın ABD’yi bir kenara, İran adına son birkaç gündür yapılan açıklamalar, gerçekleştirilen temaslar da son derece manidar. PKK/PYD’nin deseniz en büyük arzusu iki ülkeyi karşı karşıya getirmek, Türkiye’nin operasyon kabiliyetini zayıflatmak.
Tüm bu ve benzeri nedenler yüzünden Ankara ve Moskova’nın iletişim kanallarını açık tutmasında, birbirini her düzeyde daha iyi anlamak, daha iyi anlatmak için çaba harcamasında yarar var. Unutmayalım ki zemin her türlü tahrike müsait. İki ülkenin de dikkatli olması şart. Türkiye’nin Rusya’yı kaybetmek lüksü olmadığı kadar Rusya’nın da yok ve olmamalı, gerekirse olmadığı hatırlatılmalı…