Akademik dünyanın yakından tanıdığı Kafkasya uzmanlarından olan Thomas De Waal geçtiğimiz yıl 10 Kasım’da imzalanan ateşkes anlaşmasına rağmen Azerbaycan-Ermenistan çatışması için “henüz bitmemiş bir iş demiş”, ateşkesin sorunu çözmediğinin altını çizmiş. Uzun yıllar çalıştığı Carnegie Vakfı için kaleme aldığı 11 Şubat tarihli yazısında bölgesel istikrarın sağlanması için AGİT’e, AB’ye ve tabii ki ABD’nin yeni yönetimine rol biçmiş.
Açıkça söylemese de yazının akışından De Waal’ın Rusya ve Türkiye’nin soruna müdahil olmasından pek hoşlanmadığı anlaşılıyor. Önerisi bölgeye bir şekilde Minsk Grubu’nun, AB’nin ve ABD’nin geri dönmesi. Ona göre bunu sağlayabilecek iki fırsat var. İlki ekonomik yardım. Azerbaycan’ın bile yeniden inşa sürecinden dış desteğe ihtiyacı olacağı için yardım siyasete bağlanabilir diye düşünüyor.
De Waal, ikinci fırsatıysa Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesinde AB’nin oynayabileceği kolaylaştırıcı, arabulucu rolde görüyor. Kabaca, nefret söylemi bitmeden ilişkilerin normalleşmesi imkansız diyor. Bu da ancak sivil toplum inisiyatifleriyle mümkün diye bakıyor. Sivil toplum denince de AB’den gelebilecek yardımlardan, daha önce verilen desteklerden söz ediyor.
***
Yazının büyük bir bölümü çözülemeyen sorunların tespitine ayrılmış. 10 Kasım anlaşmasının pek çok maddesi üstünde mutabakat olmadığını anlatmış, sorunların tırmanma potansiyeli bulunduğunun altını çizmiş. İlginç bir şekilde bölgedeki Rus askeri varlığının, Türkiye’nin görev gücünün yeni bir çatışmayı önleme potansiyeline sahip olup olmadığını incelememiş. Bana öyle geliyor ki varsayımını yazısının manşetine taşımış.
Diğer yandan De Waal’ın Rusya’nın tercihleri de dahil olmak üzere haklı olduğu pek çok nokta var. Ayrıca AB ve ABD’nin, hatta belki Minsk Grubu’nun bölgeye geri dönmesi, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesi için çaba harcaması amaç sadece istikrar olduğu sürece yerinde ve önemli bir öneri. Ama muhtemelen geriye dönün dediği ülke ve örgütler istikrarı hedefleyerek, 10 Kasım’da kurulan statükonun devamı amacıyla geri dönmeyecekler.
Dönerlerse, dönebilirlerse onun yazısının satır aralarına yansıyan pişmanlığı, bölgeyi Rusya’nın etkisine “terk etmenin” yarattığı hayal kırıklığını gidermek için geri dönecekler. De Waal dönmeleri gerektiğine inanıyor. Bunu sadece ABD’nin AB’nin ağırlığı artsın diye de istemiyor. Çözüme katkıda bulunmalarını samimi olarak arzu ediyor. Yıllardır bu bölgeyi çalışan birinin beklentisini dillendiriyor.
Fakat dönebilecekleri konusunda o da o kadar emin değil. AGİT’in, yani Minsk Grubu’nun kredisini yitirdiğini anlatıyor. Fransa’nın Dağlık Karabağ’ı devlet olarak tanımasının Azerbaycan’da doğurduğu tepkiden söz ediyor. ABD için de çekinceleri var. Üstelik bu ülke ve örgütlerin soruna tekrar müdahil olmasının ne şekilde sağlanabileceği konusunda da “para” dışında bize bir ipucu vermiyor.
***
Yine de Thomas De Waal’ın yazdıkları konuyla yakından ilgilenenlerce komplolara, Batı emperyalizmi şablonuna indirgenmeden okunmalı. Hem kendisi ve hem de yazdığı mecra yeni ABD yönetimi üstünde etkili olma, siyaseti belirleme potansiyeline sahip. Altını çizdiği sorunlar da gerçek. Sorunlardan da, beğenmesek dahi önerdiği çözüm yöntemlerinden de çıkartacağımız dersler olabilir.
Unutmayalım ki Türkiye, Dağlık Karabağ savaşına askeri ve siyasi müdahalesiyle Kafkaslarda önemli bir zemin elde etti. Rusya ile bir ortak noktada daha buluştu, barışı gözlem misyonunda sorumluluk üstlendi. Orta Asya’ya açılan bir kapıyı daha araladı. Bu zemini korumak, Türkiye ile Azerbaycan arasında tesis edilen özel ilişkiyi geliştirmek, ama aynı zamanda Ermenistan’ı da bu denkleme katmak, jeopolitik boşluk bırakmamak gerek.
İstenirse, “Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu” fikrinin canlandırılmasına ya da Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun dillendirdiği “3+3” formülünün hayata geçirilmesine öncelik tanınabilir. Türkiye etkisini pasifize edecek, hepsinden önemlisi bölgenin istikrarını sarsacak girişimlere karşı önleyici siyasi ve diplomatik inisiyatifler geliştirebilir. Söylemeye bile gerek yok ama gerçekçi olmak kaydıyla…