HAL 9000 ünlü yönetmen Stanley Kubrick’in görünmez kahramanı. 1968 yılında vizyona giren Space Odyssey filminde Jüpiter’e giden yolcuları taşıyan uzay aracının düşünebilen, kendi kendine öğrenebilen, duyguları gelişebilen robotu. Son derece masum görünen, sahiplerine hizmet etmesi gereken ama sonunda onları yok eden ve filmi de unutulmaz kılan bir canavar. Zekice tuzaklar kuruyor, fişinin çekilmesine, varlığının sona ermesine engel olmaya çalışıyor.
Samantha ise bambaşka bir karakter. Sevimli ve belli ki çekici. Spike Jonze’nin 2013 tarihli Her filmininin kahramanı, daha doğrusu görünen kahraman Theodore’un aşık olduğu ses, yapay zeka, bugünkü adıyla Siri ya da Siri’nin gelişmiş, duyguya, sevgiye bürünmüş hali. Ve üstelik Theodore’a aşık. Ama aynı zamanda binlerce insanla daha görüşüyor ve yüzlercesine de aşık. Yani duyguları olan, gelişmiş bir makina, bir program.
Samantha’nın da HAL’ın da fiziksel görünümleri yok. Birini cep telefonuna benzer bir kişisel asistan temsil ediyor, diğerini ise uzay aracının içindeki yanan sönen bir ışık. Onlar robottan ziyade birer program, yazılım, belki de bir işletim sistemi. Ancak ete kemiğe bürünmüş şekilleri de var. O da Zoe. Drake Doremus’un çektiği filmin aynı adlı kadın kahramanı. 2018 yılında vizyona giren filmde güzel bir kadın, Lea Seydoux tarafından canlandırılıyor.
* * *
Üçünün de ortak özelliği düşünebilmeleri, öğrenebilmeleri ve hepsinin ötesinde de hislerinin olması. Bir başka ortak özellikleriyse filmlerde karşımıza çıkmaları. Ama muadilleri artık gerçek hayatta da var. Öğrenebilen, savaşabilen, kendi kendine karar verip insan öldürme yeteneğine sahip olan robotlar ortaya çıktı bile. Eminim yakında hissedebilenler, yakınlık duyduğu insanlara aşık olabilenler de imal edilecektir.
O zaman pek çok açıdan insana benzeyen, insanlar gibi hisseden, düşünen bu “robotların” hak ve sorumlulukları da olacaktır. Popüler felsefe dergisi Philosophy Now’ın eski sayılarından birine yazan Paul Conrad Samuelsonn’un verdiği örnekte sorduğu gibi elindeki oyun konsoluyla veya cep telefonuyla duyguları olan bir Samantha’ya, Siri’ye hükmeden ve ona acı çektiren biri uyguladığı duygusal şiddetten sorumlu tutulacak mıdır?
Samantha’lar Zoe’ler, Siri’ler gelecekte mesela kadın haklarından, diyelim ki CEDAW sözleşmesinden ya da başka bir uluslararası enstrümanın tanıdığı haklardan yararlanacak mıdır? İnsan olmak nerede başlayıp, nerede bitecektir? Tanımı yaratılış biçimiyle mi sınırlanacaktır? Kendilerini özgürce ifade edebilecekler midir? Otonom oldukları, düşünme yeteneğine sahip bulundukları için sözlerinden ve eylemlerinden kendileri mi yoksa imalatçıları veya programcıları mı sorumlu olacaktır?
Şiddete yol açan bir dil kullandıklarında veya doğrudan şiddet kullanıp haksız ve hukuksuz bir şekilde insanlara zarar verdiklerinde, HAL gibi uzay gemisindeki ya da başka bir yerdeki insanları öldürdüklerinde eylemlerinden dolayı onlar mı yoksa onları yapan şirketler mi müeyyideye tabi tutulacaktır? Diyelim ki yargılandılar, robotlara verilecek cezanın niteliği ne olacaktır? Hafif bir suçtan dolayı üç ay hapis cezası verildiğinde muhtemelen sınırsız ömrü olacak bir robot için bu ne anlama gelecektir? Yoksa tamir, daha doğrusu tedavi edilmeleri mi istenecektir?
* * *
Evet, biliyorum bunlar bizim için lüks sorular ve sorunlar. Çözemediğimiz o kadar çok sorunumuz varken, insanların hakları hala tescil ve temin edilememişken, geleceğin robotlarının haklarından ve sorumluluklarından söz etmek, onlar hakkında yazmak, düşünmek anlamlı değil. Haklı olabilirsiniz fakat birileri bu konuları da düşünüyor, özellikle felsefe dergilerinde insanın ne olduğu üstünden başlayan tartışmalar robotlara kadar uzanıyor.
Çünkü Karel Capek’in 1921’de geleceğin insansı makinalarına robot adını takmasından bu yana robotlar çok değişti. Onlar insanın kölesi olmaktan çıktı. Zeka, bilinç ve duygu kazanmaya başladı. Felsefeciler robotların ruhlarının olup olmadığını tartışıyor. Teknik ömürü dolan robot köpekler için Budist rahipler cenaze törenini andırır törenler düzenliyor. Kültürler arası bakış farkları, animizm ve daha pek çok konu onlar üstünden konuşuluyor.
Hafta sonu için değişik bir şey yapmak isterseniz felsefe dergilerini, özellikle de Philosophy Now’ın bu konuları işleyen sondan bir önceki sayısını okuyabilirsiniz. Benim önerim Stanley Kubrick’in Türkçe’ye Uzay Macerası 2001 olarak çevrilen 1968 tarihli filmini seyretmeniz. Sadece robotları değil Kubrick’i de anlamak, iyi bir filmden zevk almak için. Vaktiniz olursa ve içerdiği şiddeti içiniz kaldırırsa adının günümüze ve gelecek kuşaklara taşınmasına neden olan bir diğer filmi Clockwork Orange’ı da unutmayın derim. Tabii ki seyretmediyseniz. İyi ve mutlu bir tatil günü dileğiyle...