BM Güvenlik Konseyi 23 Aralık’ta İsrail’in 1967 yılından bu yana işgal altında tuttuğu topraklarda kurduğu yerleşim birimlerini, diğer aldığı kararlara, savaş sırasında ve sonrasında sivillerin korunmasına ilişkin Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’ne ve iki devletli çözüme ilişkin hazırlanan yol haritalarına atıfla gayrimeşru gördüğünü açıkladı. Konsey’in beş daimi üyesinden biri olan ABD çekimser kaldı, diğer 14 üye ise 13 operasyonel paragraftan oluşan kararı destekledi.
Kararın İsrail üstünde caydırıcı olup olmayacağı tartışmalı. Netanyahu şimdiden 5 bin 600 evden oluşan yeni bir yerleşim için düğmeye bastı. Ama ileride başlatılabilecek barış süreci üstünde olumlu etkisi olması çok yüksek bir olasılık. En azından kararın Filistinlileri mutlu ettiğini söyleyebiliriz. Ayrıca, doğurduğu hukuki sonucu bundan sonra Trump yönetimi bile kolay kolay ortadan kaldıramaz. Konu ne Güvenlik Konseyi’nin gündeminden çıkartılabilir ne de Genel Sekreter’in her üç ayda bir Güvenlik Konseyi’ne rapor sunmasına engel olunabilir.
ABD’nin tek taraflı tasarruflarının da bu kararın hukuki mevcudiyetini ortadan kaldırması kolay değil. Obama yönetimi cuma günü çekimser kalarak hem İsrail’i hem de kendisinden sonraki yönetimi bağlayacak olan kararın alınmasını sağladı. Netanyahu önderliğindeki iktidar bloğu bu kararın anlamını idrak etmez şekilde davranacak olursa, hukuki, siyasi ve ekonomik sonuçlarına katlanmak zorunda kalabilir.
***
Unutmayalım ki, kararın ilk maddesinde 1967’den bu yana işgal edilen Filistin toprakları üstünde kurulan yerleşim yerlerinin hiçbir hukuki meşruiyeti olmadığı, iki devletli kalıcı ve kapsayıcı bir çözüme engel oluşturduğu teyit ediliyor. İkinci maddesinde tüm yerleşim faaliyetlerinin durdurulması talep ediliyor.
Kararın üçüncü maddesinde uluslararası toplum adına konuşan (BM Şartı’nın 25. maddesini hatırlarsak) BM Güvenlik Konseyi’nin Kudüs de dahil olmak üzere 4 Haziran 1967 sınırları ötesinde bir değişikliğe taraflar rıza göstermedikçe razı olmayacağını vurguluyor. Yerleşim yerlerinde üretilen mallara ilişkin yapılan dolaylı atıfla da beşinci maddede BM üyelerinden 1967 sınırları ile dışı arasında fark gözetmeleri çağrısı yapılıyor.
Karar yeterli mi? Bence değil ama önemli. Filistinlilere umut vadediyor. Dünyanın kendilerini unutmadığını gösteriyor. Bir sonraki ABD yönetiminin takınabileceği tavrı şimdiden zorlayacak ve bağlayacak tedbirler öngörüyor. İsrail üstünde hukuki baskı oluşturulmasına daha fazla imkan tanıyor. Yerleşim yerlerinde üretilen ürünlerin AB ve diğer pazarlarda boykotunu kolaylaştırıyor.
Ancak büyük bir olasılıkla karar Batı Şeria, Golan Tepeleri ve Kudüs’ün çevresinde yaşayan 800 bine yakın yerleşimcinin geriye dönmesine, artık birer şehir haline gelmiş olan Ariel, Modi’in Illit, Ma’alle Adumim, Beitar Illit gibi yerleşim birimlerinin tahliye edilmesine yol açmayacak. Belki ilk tepkiler yatıştıktan sonra yeni yerleşim birimlerinin kurulmasına bir şekilde engel teşkil edecektir.
***
İsrail’deki bazı düşünce kuruluşları, kanaat önderleri ve siyasiler kararın hukuki olmadığını, Dördüncü Cenevre Protokolü’nün kapsama alanına girmediğini dünyaya ve kendi kamuoylarına anlatmaya çalışıyorlar. 1967 savaşının nefsi müdafaa olduğundan, işgal ettikleri toprakların “mülkiyetinin” hukuki ve/veya dini nedenlerle kendilerine ait olduğuna kadar çeşitli görüşler ortaya koyuyorlar.
Fakat onlar da biliyor ki BM Güvenlik Konseyi’nin 2334 sayılı kararı yaptırım içermese de etkili olacak. İsrail üstünde baskı oluşturacak. ABD’deki yeni yönetimin elini kolunu bağlayacak, sivil toplum kuruluşlarını cesaretlendirecek, ülkedeki çözüm yanlılarını güçlendirecek. Hepsinden önemlisi de karar Filistin tarafının tezlerini, Arap Barış İnisiyatifi’nin parametrelerini herkese hatırlatacak. Zaten öyle olmamış olsa, yani bilmeselerdi, kararı önemsemeselerdi, bu kadar sorun çıkartmazlardı.
Bu kararın Türkiye’yi ilgilendiren boyutu ise uluslararası platformlarda Filistin’in haklarını savunmak için Ankara’ya önemli imkanlar sağlayabilecek olmasından kaynaklanıyor. Türkiye isterse yeni barıştığı komşusuyla ilişkilerini germeden iki devletli çözüme razı etmek, daha fazla hak ihlalinde bulunmasını engellemek amacıyla 2334 sayılı karardan ve tabii ki diğer Güvenlik Konseyi kararlarından hareketle inisiyatif geliştirebilir…