Devletler arası ilişkilerde ve hatta insanlar arası ilişkilerde gündemi geçmiş değil gelecek belirler. Devletler ya da devletlerin yönetiminde, yönlendirilmesinde etkili olan aktörler hata yapabilir, yanlış kararlar verip krizlerin, savaşların çıkmasına, darbelerin yapılmasına yol açabilir. Fakat geçmişe takılıp kalınırsa, kimin hata yaptığı üstünde yoğunlaşılırsa, sorunların çözümü imkansız hale gelir. Kriz, savaş gibi patolojik durumlar süreklilik kazanır, devletler sorunlarına çözüm üretemezler.
Geçmişi yeniden yaşayamayacağınız için bugünü geçmişin ipoteğinden kurtarmak, günün sorunlarına çareler üretmek en doğru yöntemdir. Milyonlarca insanın öldüğü savaşlardan sonra bile barış yapılmasının sebebi budur. Köklü bir devlet geleneğinin mirasçısı olan Türkiye de bu genel kuraldan sapmamakta, geçmişe saplanıp kalmamaktadır. İsrail ve Rusya ile olan gerginliklerin giderilmesi, normalleşme yolunda adımlar atılması böylesi bir anlayışın ürünüdür.
***
Başbakan Yıldırım Türkiye’nin Suriye rejimiyle dahi konuşabileceğini ima ediyorsa, nedeni Türkiye’nin bir devlet olarak değişen şartlara uyum gösterme yeteneğini kaybetmemiş olmasıdır. Mısır konusunda gösterilen esneklik de aynı becerinin bir başka alana yansıması, bir zamanlar benimsenmiş olan Mısır politikasının artık “yararlı” olmadığının anlaşılmasıdır. Mısır da, Suriye de Türkiye için artık “önemli” hale gelmişlerdir. Türkiye IŞİD’e ve PKK’ya karşı mücadelesini etkin bir şekilde verecekse ulaşabileceği tüm aktörlerin desteğine ihtiyacı vardır.
Kaldı ki Rusya, İsrail, Mısır ya da Suriye gibi ülkelerle olan ilişkiler tek boyutlu değildir, olamaz. Hiçbir ülkeyle ilişkiyi sadece teröre karşı verdiğimiz mücadelede bugün ya da gelecekte yaratacakları faydaya indirgeyemeyiz. Devletler arası ilişkilerde tabii ki güvenlik ön plandadır ama güvenlik dışı alanlardaki işbirliklerinden de yarar sağlanır. Ticaret imkanlarının artması bu yararların başında gelir. Turizm ve karşılıklı yatırımlar da öyle. Tabii ki güvenliğinize doğrudan ya da dolaylı tehdit oluşturmadıkları sürece.Aynı şey bugün Türkiye’yi Başkan Yardımcısı düzeyinde ziyaret edecek olan ABD için de geçerlidir. Türkiye bu ülkeyle olan ilişkilerini de tek boyutuyla değil tüm boyutlarıyla düşünmek zorundadır ve zaten yapılan açıklamalardan öyle düşündüğü anlaşılmaktadır. İkili ilişkilerde kurtarılmak istenen geçmiş değil gelecektir. Eminim ki, 15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında takınılan tutumdan duyulan hayal kırıklığı Türk tarafınca bir şekilde ifade edilecektir.
Fakat görünen o ki, bugünkü görüşmelerde ağırlık geçmişten çok geleceğe verilecektir. Gülen’in iadesi konusu geçmişin değil geleceğin sorunu olarak sunulacaktır. Amerika’dan PYD’ye verdiği desteği bir kez daha gözden geçirmesi istenecek, IŞİD’e karşı mücadelenin daha önce üstünde anlaşılmış parametreleri dışında bir angajmana girmemesi talep edilecek, Türkiye’nin hassasiyetleri hatırlatılacak, bizlere büyük bir olasılıkla hiç açıklanmayacak ara çözümler üstünde konuşulacaktır.
Doğrusunu isterseniz bana Cerablus üstünden yapılacak bir ÖSO saldırısının Türkiye tarafından desteklenmesinin Amerika ile görüşülüyor ya da görüşülecek olması çok anlamlı gelmiyor. Amerika zaten karşı olmadığını açıkladı. Ayrıca Türkiye üstünden böyle bir saldırı yapılacak olsa niye herkese ilan edildiğini, IŞİD’in kendisini hazırlamasına fırsat verildiğini anlamakta zorluk çekiyorum. Türkiye 48 saat içinde bir operasyon başlatacak olsa bana sanki Cerablus’u daha ağır bir bombardımana tabi tutar, “havan ve roket mermilerine misliyle karşılık verdik” demezmiş gibi geliyor.
***
Belki benim bilmediğim, anlamadığım şeyler vardır. Belki de Türkiye gerçekten Amerika’ya mesaj veriyordur, pazarlık ediyordur. Şimdiden kesin bir kanaat belirtmeyelim, nasılsa yakında her şey anlaşılacak, gelişmeleri hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Şu aşamada önemli olan Türkiye’nin Suriye sorununa mümkün olduğunca dışında kalarak müdahale etmesi, askeri açıdan içine çekilmeye direnmesidir. Bunları yaparken de siyasetini, stratejisini değişen şartlara uyumlu hale getirmiş olmasıdır.
Türkiye’nin tıpkı Rusya, İsrail, Suriye ve bir ölçüde Mısır’la olduğu gibi, Amerika ile olan ilişkilerini de dengede tutmaya özen göstermesi gerekmektedir. Biden’ın gelişi bu dengenin kurulabilmesi ve korunabilmesi için Türkiye’ye fırsat vermektedir. Belli ki Biden da aynı amaçla Türkiye’ye gelmekte, gelişinden önce yapılan açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla dayanışmayı ön plana çıkartmayı hedeflemektedir. Umarız bu dayanışma sadece 15 Temmuz için olmaz, geleceğe de yönelik olur, Türkiye’ye yönelik tüm tehditleri kapsar, müttefiklik ilişkisine hakkını verir…