G 20 zirvesi öncesinde…

Mensur Akgün

20 aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 19 ülke ve Avrupa Birliği’nden oluşan bir örgütlenme ama henüz bir örgüt değil. Yani sekretaryası ve daimi bir adresi yok. Her yıl bir üye yönetim sorumluluğunu alıp zirve toplantısını ve diğer etkinlikleri düzenliyor.

Bu yılın dönem başkanı Arjantin. Gelecek yıl sorumluluk Japonya’ya, 2020’de ise Suudi Arabistan’a geçiyor. Hatırlanacağı gibi 2015’de Türkiye dönem başkanlığını üstlenmiş ve Antalya’da başarılı bir zirve gerçekleştirmişti.

G 20 kurulduğu 2008 yılından bu yana küresel yönetişimde ağırlığı giderek artan bir yapı haline geldi. İkinci Dünya Savaşı sırasında oluşturulan Bretton Woods sisteminin zaman içinde oluşan açığını kapatmakta etkili oldu.

G 20 üyeleri bugün küresel üretimin yüzde 85’ini, ticaretinin de yüzde 80’nini temsil ediyor. Toplantılarda tavsiye niteliğinde kararlar alınıyor, pek çok alanda ortak hareket edilmesi için çaba harcanıyor.

***

G 20’den doğal olarak herkes mutlu değil. Yapısının değişmesi gerektiğini söyleyen de var, üyelerinin değişmesini isteyen de. Benimsediği politikalar da eleştiriliyor. Fakat kimse G 20’nin önemini reddetmiyor.

Eğer G 20’nin 30 Kasım-1 Aralık tarihlerinde Buenos Aires’te gerçekleşecek zirvesini gerilimsiz, krizsiz atlatabilirse, küresel yönetişimde çok daha büyük rol oynaması olası. Ancak sorunlar da hiç hafife alınabilecek gibi değil.

En önemli sorun Trump Yönetimin tek taraflı, “ben yaptım oldu” anlayışına dayalı politikaları. Bilindiği gibi 24 Eylül itibarıyla Amerika’nın Çin’den yaptığı 200 milyar dolarlık ithalata koyduğu yüzde 10’luk gümrük vergisi yıl başı itibarıyla yüzde 25’e ulaşacak. Çin’in karşılık vermesi halinde de 267 milyarlık başka bir kategori mal ihracatı daha yeni vergiler marifetiyle engellenecek.

ABD bundan önce de Çin’den gelen farklı ürün kategorilerine vergiler koymaya başlamış, ticaret savaşlarını fitilini zaten ateşlemişti. Çin de her seferinde misilleme olarak ABD menşeli mallara orantısal vergiler koymuştu. Bu kez de 60 milyar dolarlık ihracatına yüzde 10’luk vergi koydu.

Üstelik şimdiye kadar yapılan görüşmelerden de sonuç çıkmadı. ABD ve istemeye istemeye de olsa Çin birbirleriyle yaptıkları ticareti engelleyici tedbirler almayı sürdürdü. Ocak ayında güneş panelleri ve çamaşır makineleriyle başlayan savaş günümüz itibarıyla pek çok ürün grubuna sıçramış durumda.

Kaldı ki ABD’nin yaptırım niteliğindeki gümrük vergilerinden etkilenen tek ülke de Çin değil. Washington aralarında Türkiye’nin de olduğu pek çok ülkeden ithal ettiği çelik ve alüminyuma ek vergiler koyarak yerli üretimini koruma altına almaya kalktı, sattığı ürünlerdeyse tabii ki misillemeye maruz kaldı.

İktisatçı olmamakla birlikte okuduklarımdan çıkarttığım sonuç ticaret savaşlarının ne Amerika ne de dünya ekonomisine yarar getireceği yönünde. Diğer yandan böylesi savaşları Türkiye’nin fırsata dönüştürme potansiyeli olduğunu da göz ardı etmememiz gerektiği kanaatini taşıyorum.

***

Ama ticaret savaşlarının G 20’deki işbirliği ruhuna iyi gelmeyeceği kesin. ABD’nin Çin ve diğer ülkelerin ürünlerine koyduğu yeni vergilerin ve İran’a uyguladığı üçüncü tarafları da etkileyen tek taraflı yaptırımların ortak çıkar anlayışına zarar vermemesi imkansız.

Geçtiğimiz hafta sonu Papua Yeni Gine’de düzenlenen APEC toplantısında yaşanan gerilim G 20 Zirvesi’ne de büyük bir olasılıkla yansıyacak, Çin ve ABD çıkarlarının kesiştiği konulardan çok çatıştığı alanlarda konuşmayı tercih edecek. Muhtemelen Kanada’daki G 7 Zirvesi’ndekine benzer görüntüler ortaya çıkacak. Belki ortak bildiri üstünde bile anlaşılamayacak.

G 20’nin geleceğini değilse bile bu toplantının içeriğini ve koridor diplomasini belirleyecek bir başka konu da toplantıya Suudi Arabistan adına Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın katılacak olması. Kaşıkçı cinayeti yüzünden dünyanın dikkati kendisine çevrilmişken MBS’nin bu toplantıya katılacağının ilan edilmesi tam bir meydan okuma niteliğinde.

Bu meydan okumaya ABD başta olmak üzere diğer katılımcıların ne şekilde cevap vereceği sanıyorum önümüzde birkaç günün önemli gündem maddelerinden biri olacak. Özellikle de CIA emrin MBS tarafından verildiği sonucuna ulaştığını basına sızdırdıktan sonra…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.