Washington Post’un eski editörleri tarafından 2007’de kurulan ve siyasi içerikli kulis haberleriyle tanınan Politico’nun yazdığına göre Biden Yönetimi İran’la 2015 yılında üstünde P5+1 olarak mutabakata varılan ancak Trump Yönetimi’nin sudan gerekçelerle 2018’de taraf olmaktan vazgeçtiği JCPOA’ya (Ortak Kapsamlı Eylem Planı) yeniden dönmek için yaratıcı çözümler üstünde çalışıyor ve İran ile görüşüyormuş.
Amaç bir an önce müzakere masasına dönmek ve sorunun daha da çözülemez hale gelmesini önlemekmiş. Politico’ya konuşan üst düzey ABD yetkilileri ve konunun uzmanları acele etmelerinin nedenlerini Haziran ayındaki İran Cumhurbaşkanlığı seçimlerine, Mayıs ayında İran ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı arasında varılan geçici mutabakatın sona ereceğine, birkaç hafta içinde yeni yaptırımların devreye girebileceğine bağlamış.
Yazıldığına istinaden İran’dan beklenen nükleer zenginleştirme programını şimdilik belli bir yüzdeyle ( %20) sınırlamak, buna karşı da Amerika’nın uygulamaya koyduğu yaptırımların bazılarının kaldırılmasını sağlamakmış. Amerika dondurduğu milyar dolara varan İran varlıklarını serbest bırakacağını taahhüt etmiş. Bu da belli ki Biden Yönetimi tarafından bir tür güven arttırıcı önlem olarak düşünülmüş.
Çünkü asıl yapılması tasarlanan 2015 mutabakatı üstünde yeni ve daha kapsamlı bir İran-ABD uzlaşma zemini yaratmakmış. Amerikalı yetkililer Politico’ya kimin ilk adımı attığının önemli olmadığını, asıl hedeflerinin 2015 mutabakatını yeniden hayata geçirmek olduğunu söylemiş. Fakat anlaşılan aynı yetkililer İran’a taviz veriyor görüntüsü sergilemek de istememiş. İran ise müzakere etmek yerine ABD’nin çıktığı anlaşmaya geri dönmesinin yeterli olduğunu vurgulamış.
***
Etik ve hukuk açısından bakıldığında İran haklı. Yıllar süren müzakerelerin neticesinde varılan, gerçekten de kapsamlı olan mutabakatı bir önceki ABD Başkanı kendi siyasi çıkarları için yok saydı diye yeniden müzakere etmek anlamsız. Eğer daha kapsamlı bir anlaşma isteniyorsa yapılması gereken öncelikle dar kapsamlı olanına, kendileri dışında diğer hiçbir imzacının itiraz etmediğine yeniden dönmek ve 2015 mutabakatından doğan sorumlulukları yerine getirmektir.
İran kendi üstüne düşenleri yapmazsa, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı yapılmadığını rapor ederse o zaman zaten 2015 mutabakatına göre de geriye dönüş, yaptırımları yeniden uygulamak mümkün. Ancak İran’ın da yeni ABD Yönetimini anlaması ve ona bir çıkış yolu bırakması gerekiyor. Unutmayalım ki Biden da kendi ülkesinde ciddi baskı altında. Lobi gruplarından düşünce kuruluşlarına, Körfez ülkelerinden Cumhuriyetçi senatörlere kadar geniş bir kesim anlaşmaya karşı.
En çok itiraz ettikleri JCPOA’nın 15 yıllık hükümler içermesi, İran’ın nükleer silah yapabilme kapasitesini uzatsa da ortadan kaldırmaması. İsrail, Suudi Arabistan, BAE gibi ülkelerin anlaşmaya İran ile Amerika’nın barışabilecek olmasından dolayı karşı olduğu da sır değil. Diğer yandan AB ve Birleşik Krallık uzlaşmadan yana, İran ile iş yapan şirketlerine ABD’nin yaptırım uygulamasının doğuracağı sonuçlardan ve daha pek çok şeyden çekiniyor.
***
Uzlaşmaya varılıp varılamayacağını kestirebilmek güç. Ama benim Politico ve Jerusalem Post’un haberlerinden çıkarttığım ABD’nin İran’la uzlaşmak, taraf olmaktan vazgeçtiği anlaşmaya samimiyetle geri dönmek istediği yönünde. İran’ın da itirazı yok ancak dönüşün koşullu olmasını istemiyor. ABD de buna karşılık kiminin ne zaman ne yaptığının önemli değil fakat muhatabımız bizi zor durumda bırakmayacak bir adım atsın diyor.
AB görülebildiği kadarıyla İran ile ABD’yi ikna etmeye, 2015 mutabakatını hayata geçirmeye, daha doğrusu yaşatmaya çalışıyor. Aksi takdirde İran’ın nükleer silah sahibi olacağını, bunun da tüm bölgenin, hatta belki Avrupa’nın dengelerini bile değiştireceğini görüyor. Türkiye için de İran ile ABD’nin uzlaşması önemli. Her şeyden önce nükleer silah sahibi bir komşumuz daha olmayacağı, bizi de nükleer silah edinme zorunluluğunda bırakmayacağı için.
Ayrıca ABD’deki davaların ve Amerika-Türkiye ilişkilerinin seyri için de iki ülkenin anlaşması önemli. ABD ile uzlaşan, siyasi hırçınlığı azalan, güvenlik endişeleri giderilen İran Türkiye ile olan ilişkilerinde de daha uyumlu, daha az tehditkar olacak, Irak ve Suriye’deki meşru çıkar ve beklentilerimize daha fazla hassasiyet gösterecektir. Umarım Ankara da gelişmeleri bu şekilde okuyor ve ona göre tedbir alıyordur.
Keşke mümkün olsa da İran ve ABD ile konuşsak. Her iki tarafın güvenlik endişelerine cevap arayacak 1970’lerin Helsinki Sürecine benzer bir bölgesel konferanslar dizisi başlatsak. Adımız savaşlarla ve sorunlar yerine barış çabalarıyla anılsa. Bir Ortadoğu AGİK’i ya da AGİT’i kurmayı hedeflesek. İsrail ile Arap ülkeleri arsındaki yumuşamadan, Biden Yönetiminin İran’a karşı tutumundan yararlansak. Tıpkı bir zamanlar yaptığımız gibi…