Başbakan Binali Yıldırım görevi devraldığında Türkiye’nin dış politikası ciddi bir şekilde sıkışmış, hareket alanı son derece daralmıştı. Yeni hükümet isabetli kararlarla dostları artırma, düşmanları azaltma politikası benimsedi. Önce Rusya ve İsrail’le ilişkiler normalleşmeye başladı. Ardından Suriye ve Mısır gündeme geldi. AB ve ABD de zaten yeni hükümetin önceliklerinin ilk sıralarında yer alıyordu.
Ancak 15 Temmuz darbesi bu ilişkilerden bazılarına güç verirken, diğerlerinin erozyona uğramasına yol açtı. Batılı liderlerin darbeyi kınamadaki ikircikli tutumları, üslup olarak Türkiye’yi cesaretlendirmek yerine cezalandırmayı seçmeleri, Köln mitingi ve Viyana havaalanı skandalları, ABD’nin FETÖ darbesinin ardında olabileceğine ilişkin görüşler ilişkilerin gerilmesine yol açtı.
***
Amerika’nın darbenin arkasında olup olmadığını hala bilmiyoruz. Somut verilere dayanmasa da Türkiye’de çoğu insan darbenin arkasında Amerika’nın olabileceğini düşünüyor. Bu düşünceden üreyen komplo mantığından çekmiş olsam, yayınladığım yazı ve tekziplere rağmen spekülasyonlar hala devam etse de, ben de Amerika’dan şüphe ediyorum.
Elimde benim de hiçbir delil yok. Mantıksal çıkarsama yapıyorum. En yakın müttefiklerini dinleyen Amerika’nın Gülen gibi dünyanın her yerinde, ama özellikle müttefiki Türkiye’de teşebbüsleri olan, her an radikalleşme ve kontrolden çıkma potansiyeli taşıyan bir yapıyı dinlememesinin, onun hakkında anlık istihbarat toplamamasının imkansız olduğunu düşünüyorum.
Bu yüzden de Amerika’nın Türkiye’ye en azından bir özür borcu olduğuna inanıyorum. Hiçbir şey için değilse bile istihbarat zafiyetleri yüzünden, toprakları üstünde konuşlandırdıkları bir yapının Türkiye’ye saldırma planlarını haber vermemeleri/verememeleri nedeniyle.
Genelkurmay Başkanı Dunford’un ziyareti sırasında bu konuların gündeme gelip gelmediğini bilmiyoruz. Başbakan Yıldırım’ın adına yapılan açıklamalardan ikili ilişkilerde geçmişten ziyade geleceğe bakıldığı anlaşılıyor. Ki bu da son derece sağduyulu bir politika tercihi.
Amerika’yı iyice karşımıza alacağımıza Genelkurmay Başkanı’nın dayanışma için burada olduğu izlenimi veren ziyaretinden yeni bir fırsat penceresi yaratmak. Ve ikili ilişkileri rayına oturtmak, bir daha bu tür “hataların” olmamasını sağlamak. Gülen’in de iadesini temin etmek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Obama yönetimine özel temsilci gönderecek olması da kendi başına olumlu bir gelişme.
Bundan sonra içimizdeki birlik ve bütünlüğün korunması için samimi çaba sarf edilmesi, devletin reorganizasyonunun bir an önce tamamlanması, 7 Ağustos Yenikapı Mitingi itibarıyla normalleşme adımlarının köklü bir şekilde atılması, insan hakları ve hukuk ihlallerine karşı hassasiyet gösterilmesi gerekiyor. Türkiye’nin dış politikasında 15 Temmuz’da bıraktığı yerden başlamasının, dostlarını çoğaltacak, dünyadaki imajını değiştirecek adımlar atmasının önemi büyük.
***
Dünya siyaseti şimdi her zaman olduğundan daha kaygan. Tüm ülkelerle olan ilişkilerimizi dengede tutmak zorundayız. Rusya ve İran da dahil kimsenin duygusal zafiyetlerimizden yararlanmasına müsaade etmemeliyiz. İncirlik Üssü’nün kapanması gibi düşüncelerden de özellikle uzak durmalıyız. İncirlik, Amerika ile Türkiye’yi birbirine yakınlaştıran en güçlü bağ, onu çözersek NATO ile ilişkilerimiz de sekteye uğrar.
Zorda kalırsak yapamaz mıyız? Tabii ki yaparız ama şu an yapmamıza gerek yok. Diplomasi, sivil toplum temasları, düşünce kuruluşları arasında toplantılar derdimizi Amerika’ya anlatmaya yeteceğe benzer. Biraz sempatiyle Amerika’nın bile empati yapması mümkün.
Hem NATO’da olup onu kullanacağımıza, gücünden yararlanacağımıza, dışına çıkıp zararını çekmek hiç akıllıca değil. Ayrıca unutmayalım ki İncirlik’teki çift anahtarlı nükleer silahlar Amerika’dan çok bizim için önemli. Bize caydırıcılık sağlıyor…