Cuma günü İzmir ve çevresi 6.9 şiddetinde büyük bir depremle sarsıldı. En az 28 kişi öldü, 800’den fazla insan da yaralandı. Bayraklı’da yıkılan, zarar gören bina sayısının 30’u bulduğu dün öğle saatleri itibarıyla yaralılara ulaşılmaya çalışıldığı söyleniyordu. Tsunamiden zarar gören yerler ve araçlar da var. Dilerim can kaybı artmaz, enkazlardan sevindirici haberler alamaya devam ederiz.
Ben İzmir’in ve genel olarak Türkiye’nin bu büyük felaketin yaralarını kısa süre içinde saracağını umuyorum. Zaten görünen o ki yardım anlamında daha önceki depremlerden dersler çıkartılmış, arama kurtarmadan açıkta kalanlara desteğe kadar pek çok konuda tedbirler alınmış, koordinasyon yapıları oluşturulmuş.
Ama ne yazık ki depreme dayanıklı bina yapmak, dayanıksız olanları dayanıklı hale getirmek için yeterli çaba harcanmamış. Beton ve demir kalitesi düşük kalmış, gazetelere konuşan uzmanların anlattığına göre zemin etüdleri iyi yapılmamış, binalar projelerine uygun inşa edilmemiş.
* * *
Yıkılan binaların analizleri yapıldıktan sonra yıkıma nelerin neden olduğu daha açık bir şekilde ortaya çıkacaktır. Yine de yıkılan bina ile yıkılmayana baktığımızda depremin değil her zamanki gibi inşaat anlayışının, fırsatçılığın, iş bilmezliğin, vurdumduymazlığın ölümlere neden olduğunu görebiliyoruz.
Temennim artık bu depremden dersler çıkartılması, daha büyük, daha sarsıcı felaketlerin, insani trajedilerin yaşanmaması için Istanbul gibi yapı stoğu sorunlu, deprem kuşağı üstüne konuşlu şehirlerin dayanıklılığının arttırılması amacıyla uygulanabilir projeler geliştirilmesi, kısıtlı kaynakların bu amacın gerçekleşmesi için harcanması yönünde.
Bir başka beklentim de Türkiye’nin bu felakete verilen insani ve siyasi tepkileri değerlendirmesi, hem kendi içindeki, hem de dışardaki gerilimleri azaltmanın zemini olarak görmesi. İktidar isterse İzmir için gösterilen dayanışmayı iç siyasetin tansiyonunu düşürmek, dış politikadaki kronikleşen sorunları çözmek, en azından daha iyi yönetmek için bir vesile haline getirebilir.
Yunanistan Başbakanı ve Dışişleri Bakanı’nın açtığı telefonları, insani tutumlarını 17 Ağustos depremi sonrasındaki gibi yakınlaşmaya çevirebilir. İsrail’den gelen yardım teklifi de yine istendiği takdirde iki ülke arasındaki sorunları aşmanın bir unsuru haline getirilebilir. Aynısı Fransa ve diğer ülkelerle olan ilişkiler için de geçerli.
Türkiye unutmayalım ki savunduğu konularda ne kadar haklı olursa olsun küsmeye, içine kapanmaya, dünya ekonomisinden soyutlanmaya lüksü olmayan bir ülke. Kıbrıs’ta, Suriye’de, Daglık Karabağ’da, Libya’da, Ege’de, Akdeniz’de ve daha pek çok yerde menfaatlerimizi korumak için ittifaklara, müttefiklere, dünyanın bizi anlamasına ihtiyacımız var.
Salı günü Amerika’da tamamlanacak başkanlık ve diğer seçimlerin sonuçlarından da büyük bir olasılıkla etkileneceğiz. Biden da kazansa Trump da Türkiye için yeni bir dönem başlayacak, seçim süreci yüzünden ertelenen ya da tam tersine üstüne gidilen dosyaların yönetilmesi için Ankara’nın çaba harcaması gerekecek.
AB ile olan ilişkilerimizde de gerilimli yeni bir döneme sürüklendiğimiz gerçeğini göz ardı edemeyiz. Tüm bunların ve içimize yansıyan güvensizliğin bir an önce giderilmesi bana şart gibi geliyor. Dünyayla ve kendimizle barışmak, özellikle de hukukun üstünlüğünün var olduğunu, geri geldiği göstermek iktidarın da genel olarak Türkiye’nin de yararına olacaktır. Ekonominin üstündeki yükü de hafifletecektir.
* * *
Dışarıda ivme Erdoğan—Mitsotakis buluşmasıyla sağlanabilir. Ege’yi sarsan bu deprem iki ülke ilişkilerinin normalleşmesi için imkan haline dönüştürülebilir. Sorunlar çözülemeyebilir ama iki liderin buluşmasının yaratacağı siyasi atmosfer tansiyonun düşürülmesine, Türkiye üstündeki diplomatik baskının azalmasına, ekonominin düzlüğe çıkmasına yardımcı olabilir. Yunanistan da üstündeki Türkiye baskısından kurtulur, başka önceliklerine ağırlık verir.
Biz böyle bir imkanı Ocak ayında Elazığ depremi sırasında, onlarsa iki yıl önce Türkiye kendilerine yangınların söndürülmesine yardım için uçak gönderme teklifinde bulunduğunda kaçırmıştı. Fakat artık gerilim iyice tırmandı, geleneksel sorunlarımıza yenileri eklendi. Türkiye uzlaşmaya açık olduğunu ancak geri adım atmayacağını ispatladı. İki ülke için de tansiyonun düşmesi, sorunların yönetilebilir hale gelmesi, çıkarların oldubittilerle değil uzlaşmayla ve müzakereyle korunması yararlarına.
Belki Mitsotakis ve Erdoğan ya da Çavuşoğlu ve Dendias, Cem ve Papandreou kadar yakın dost olmayabilirler. Ama üstlerindeki yükü hafifletip yakınlaşmayı ve yeni bir dönemi başlatabilirler. Korona krizinin ağırlaştığı, sorunların çoğaldığı şu günlerde yeni bir açılıma özellikle ihtiyacımız var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yardım teklifinde bulunan ülkelere teşekkür mesajı iyi bir başlangıçtı. Devamının gelmesi, kurtarma çalışmalarından güzel haberlerin alınması, yardımların sorunsuz ulaşması temennisi ve kaybettiklerimizin yakınlarına başsağlığı, yararlılara acil şifa dileğiyle...