Türkiye’nin bunca sorunu varken kendimi ve aslında gündemle hiç alakası olmayan bir toplantıyı yazmak istemezdim ama bazı yayın organlarında kurulan zorlama ve isabetsiz bir bağlantı beni buna mecbur etti. Woodrow Wilson Center ile birlikte Büyükada’da düzenlediğimiz bir toplantı ile ilgili gerçek dışı iddialar bütün komplo meraklılarının iştahını kabarttı. Ne benimle, ne de arkadaşlarımla konuşuldu ama darbe planlaması yapıldığı (!) imasında bulunan bir-iki yazı dahi kaleme alındı. 15-17 Temmuz tarihleri arasında düzenlenen bu toplantıyla hiçbir ilişkisi olmamasına karşın sanki darbe girişimiyle bağlantılıymış gibi sunuldu.
Prof. Dr. Henri Barkey’e atfettikleri kimlik üstünden beni, ama en çok da yazarı olduğum Karar Gazetesi’ni karalamaya yönelik tam anlamıyla ipe sapa gelmez yayınlar yaptılar. Öyle bir hava yaratıldı ki dışarıdan bakan birisi Türkiye’de uluslararası bilimsel toplantı yapmanın yasak olduğunu düşünür. Henri Barkey’in de Türkiye’ye kaçak yollardan girdiğini zanneder.
***
Oysa toplantı ne gizliydi, ne doğrudan Türkiye’ye ilişkindi, ne de Barkey kaçaktı. Aylar öncesinden konuşulmuş, hatta bir kez de ertelenmiş İran ve komşuları hakkında bir toplantıydı. Türkiye’den ORSAM Direktörü ve bu bölgeyi en iyi anlayan uzmanlardan Doç. Dr. Şaban Kardaş, yine aynı merkezden Türkiye’nin bence tek İran uzmanı Dr. Bayram Sinkaya ve bu konuların uzmanı eşi Dr. Pınar Sinkaya, meslektaşım Dr. Sylvia Tiryaki vardı.
Yurt dışından da dünya çapında bölge uzmanları katılmıştı. APSA’dan Ahmet Morsy, Georgetown Üniversitesi’nden Marva Daoudy, Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nden Ellie Geranmayeh, Stimson Enstitüsü’nden Ellen Laipson, Afganistan’dan Masood Karokhali, Uluslararsı Kriz Grubu’ndan Ali Vaez, Wilson Center’dan Samir Sumaida ve bazılarılarının eşleri, nişanlıları vardı.
Amacımız İran’ın bölgedeki rolünü tartışmaktı. Bir gece öncesi darbe olmasına rağmen meslek ahlakımız gereği toplantıyı ertelemenin doğru olmayacağını düşündük. Binbir meşakkatle Türkiye’ye getirdiğimiz uzmanlarla cumartesi sabahı konuşmaya başladık. Girişte darbe teşebbüsünün Türkiye için ne kadar büyük bir felaket olduğu, darbelerden çok çektiğine ilişkin kısa bir konuşma yaptım. Sonra konumuza döndük.
Ortadoğu’da bir soğuk savaşın çıkıp çıkmayacağını, İran’ın bölgeyi nasıl gördüğünü, Türkiye’nin bölgeye ve İran’a bakışını, Suriye’yi, Irak’ın İran ve Türkiye arasındaki sıkışmışlığını, Mısır ve Afganistan’ın durumunu tartıştık. Yazı günüm olması ve Türkiye’nin tarihinin en zor günlerinden birini yaşaması yüzünden ben sık sık toplantı dışına çıkmak zorunda kaldım. Olan biteni televizyondan ve internetten takip ettim. Ama program sarkmadan, değişmeden devam etti. Yakında da raporu çıkacak.
***
Ancak ondan önce komplo teorisi çıktı. Oysa bırakın konusunu, katılımcılarını ve benim ne yaptığımı bir yana, siz hiç hayatınızda kapıları açık bırakılan bir odada, kimlikleri resepsiyona kayıtlı insanlar tarafından darbe planı yapıldığını duydunuz mu? Siz otel verandasında herkesin arasında yemek yiyen, kaldığı otele karısını, nişanlısını getirip darbe planlayan insanlar gördünüz mü? Kimseye kefil olmak tabii ki mümkün değil ama bana gözlerimizin önünde darbe icra edilmesi biraz fazla fantastik geliyor.
Basın yayın organlarının böylesi yargısız infaz yapması, komplo teorileri düzenlenmesi, bunca yıldır akademik çalışmalarımın yanı sıra basının içinde olmama rağmen beni hem şaşırttı, hem de hayal kırıklığına uğrattı. Bence biraz ciddi olalım, iftira kampanyaları yerine gerçeklere yoğunlaşalım. Gazetecilik yapalım. Darbenin arkasında Amerika da olabilir, başka bir ülke de. Ama ne olur böylesi ciddi bir olayı magazinleştirmeyelim.
Unutmayalım ki, Türkiye tarihinin en büyük tehlikelerinden birini atlattı. 2000’den fazla insan yaralandı, 300 insan hayatını kaybetti. Darbenin artçı şokları hala devam ediyor. Ne olur akıl sınırlarını zorlayan komplo teorileriyle vakit kaybetmeyelim. Türkiye’nin sağduyuya, istikrara, dünyayla olan ilişkilerini normalleştirmeye ihtiyacı var…