Çözüm belli ama irade yok

Mensur Akgün

Mülteci sorununun Avrupa’daki ilk zayiatı İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı vermesiydi. İkinci zayiat popülist partilerin yükselişi oldu. Üçüncüyse yolda, muhtemelen AB artık bildiğimiz AB olmayacak. Zayıf bir olasılık ama belki dağılacak, hatta Almanya bile sarsılacak. Oysa tüm bunlar öngörülebilir, mülteci krizlerinin çıkması engellenebilirdi.

Çünkü özel olarak mülteci, genel olarak “düzenlenmemiş göç” sorunu herkesin bildiği üç ana nedenden kaynaklanıyor. İlki savaşlar ve siyasi istikrarsızlıklar. Eğer Fransa’nın teşvikiyle Libya’ya müdahale edilmeseydi, İtalya’ya, İspanya’ya ve Malta’ya yönelik insan akımı çıkmayacak, göç sorunu yönetilebilir düzeyde kalacaktı. İnsanlar ülkelerini kitleler halinde terk etmek zorunda kalmayacaktı.

Suriye’deki krizin bu denli tırmanmasına izin verilmeseydi, önce müdahale edilecekmiş gibi yapılıp sonra da vazgeçilmeseydi, Yunanistan, Bulgaristan üstünden Avrupa’ya doğru böylesi bir akım yaşanmaz, Türkiye 3 milyondan fazla Suriyeliyi ağırlamak zorunda kalmazdı. Ancak bırakın müdahaleyi bir kenara, AB Türkiye’ye verdiği sözleri bile hala yerine getirmedi.

İkinci neden ekonomik eşitsizlik. AB ile komşuları -özellikle de Akdeniz havzasındaki komşuları- arasındaki refah açığı kapanmadığı sürece göç bitmeyecek. Refah açığını kapatmak için bölge ülkelerinin kendi ekonomilerini rayına koymak için çalışmaları, dünya ekonomik sistemine uyum sağlamaları şart. Ama uyuma teşvik edilmeleri, desteklenmeleri de şart.

Eşitsizliğin, daha doğrusu az gelişmişliğin temelinde zaten çok gelişmişlik yatıyor. Avrupa’nın 16’ıncı yüzyıldan bu yana kurguladığı, işleyişini sürekli kendi çıkarlarına hizmet eder şekilde revize ettiği uluslararası kapitalizm, namı diğer emperyalizm sayesinde bu eşitsizliği hem yarattı, hem de derinleşmesini sağladı. Artık etkin yardımlarla ve adil ticareti destekleyen projelerle farkın kapanması için çalışması gerekiyor.

Üçüncü neden demokrasi açığı. Bir yanda hukukun üstünlüğü, istikrar ve sonuçlarını beğenmesek de seçimlerle işbaşına gelen iktidarlar var. Diğer taraftaysa bunların hemen hiçbiri. Eşitlemek için yapılması gereken aslında çok basit; demokrasiye samimiyetle sahip çıkmak, demokratikleşmeyi teşvik edecek kurumsal yapıların kurulmasını özendirmek. Demokrasi talebini araçsallaştırmamak.

Hiç kimsenin tekerleği yeniden keşfetmesine de gerek yok. AB isterse kendi tarihi deneyimiyle ortaya çıkan Avrupa Konseyi, AGİT gibi demokrasi destek kurumlarının Ortadoğu coğrafyasında kurulmasını teşvik edebilir. Demokratikleşme konusunu dış politikasının gündelik dalgalanmalarına veya anlık ekonomik çıkarlarına endekslemek yerine, güvenlik çıkarı olarak tanımlayabilir.

Aslında çok daha fazlasını da yapabilir. Ama muhtemelen hiç birini yapmayacaktır. AB dışına bakmak yerine içinde hesaplaşmayı tercih edecek, mülteci sorunu AB’nin geleceğini rehin almayı sürdürecektir. İtalya’da, Avusturya’da, Macaristan’da ve daha pek çok AB ülkesinde iktidara gelen popülist, yabancı düşmanı partiler mülteci sorununa bulunabilecek her türlü uzun erimli çözümü görmezden gelmeyi, seçmen kitlelerinin hezeyanlarına hitap etmeyi tercih edecektir.

Mülteci sorunu Almanya’da iktidar bloğunun sorunu haline gelmiş bulunmaktadır. Kardeş partilerden gelen Başbakan ve İçişleri Bakanı farklı yöntemler benimsemekte, krizin tırmanması olasılığı artmaktadır. Çok uç bir ihtimal olmakla birlikte anayasal düzenin zorlanması, Bavyera’nın “kendi başının çaresine bakması”, sınırlardan geçişi engellemek için “polisiye” tedbirler alması dahi mümkündür.

Bayramın son gününde daha olumlu bir yazı yazmak, dünyada bazı şeylerin iyiye gittiğini söylemek isterdim. Fakat ne yazık ki genel eğilim “iyiye” doğru değil. Dünya siyaseti sistemsel bir sarsıntıya doğru sürükleniyor, alıştığımız ve bildiğimiz yapılar sallanıyor. Gündelik çıkarlar uğruna uzun erimli kazanımlar feda ediliyor. Sistemi korumakla mükellef ABD sistemi yıkacak adımlar atıyor. Sistem bizzat kurucuları, koruyucuları tarafından zorlanıyor, ABD’nin ardından AB de ciddi sıkıntılar yaşamaya ve yaşatmaya aday görünüyor.

***

Umarım Türkiye bu sarsıntıları en az yara alacak şekilde atlatır, siyasetine sağduyu hakim olur, ekonomisi ve yönetimiyle yeniden model alınır, demokrasisindeki açığını kapatır, olağanüstü halini kaldırır, hukukun üstünlüğü anlayışını yerleştirir, insan hakları sorunlarını çözer, askeri gücü gibi itibarından kaynaklanan özgül ağırlığını da yine etkin şekilde kullanır. İyi, mutlu ve huzurlu bir bayram dileğimle…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.